Kayıtlar

MEDYA

Resim
  Türkiye’de sosyal kurumlara duyulan güven düzeyi ile ilgili yanlış bir algı var. Toplumun belli bir kesiminde geçmişe kıyasla günümüzde sosyal kurumlara daha az güvenildiğine dair bir inanç var. Ancak, gerçek bunun tam tersi. Dünya Değerler Araştırması (World Values Survey) bulgularına göre, Türkiye’de bir sosyal kurum olarak parlamentoya, medyaya, silahlı kuvvetlere ve emniyete duyulan güven seviyesinde 2001 ve 2018 yılları arasında önemli bir değişim gözlenmiyor. Bu toplumsal kurumlara duyulan güven ya benzer bir düzeyde seyrediyor ya da bazı kurumlara daha da çok güveniliyor. Örneğin, 2001 yılında toplumun yüzde 42’si parlamentoya güven duyarken, 2018 yılında bu oran yüzde 59; 2001 yılında toplumun yüzde 69’u emniyete güvenirken, bu oran 2018’de yüzde 84.   Sia Insight tarafından üç büyük ilde yetişkin nüfus ile geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleştirilen bir araştırmaya göre toplumun yüzde 64’ü parlamentoya güvenirken, emniyete duyulan güven yine yüzde 84 düzeyinde....

VEGANİZM

Resim
  Bu yıl 3-4 Temmuz tarihleri arasında Vegan Derneği Türkiye’nin düzenlediği Uluslararası İstanbul VegFest organizasyonu gerçekleştirilecek. “Yaşama Şans Ver” sloganı ile düzenlenecek bu festival vesilesi ile bu yazımda ülkemizde de görünürlüğü ve etkinliği artmaya başlayan vegan tüketicilere ve veganizme odaklanmak istiyorum.  Vegan sözcüğü ilk kez 1944 yılında Donald Watson tarafından kullanılmış bir sözcük ve İngilizce vegetarian (vejetaryen) kelimesinin ilk üç ve son iki harflerinin karıştırılmasından oluşturulmuş.   Her sözcükte ve kavramda olduğu gibi, vegan ve veganizm kavramları da bu kısa tarih içinde değişim ve dönüşüm geçirmiş. Vegan Derneği Türkiye’nin de belirttiği gibi, 1979 yılından sonra şu tanım tüm dünyada yaygın bir kabul görmüş:  “Veganlık hayvanların gıda, giyim ya da başka amaçlarla maruz kaldıkları sömürü ve zulmün her türlüsünden -uygulanabilir olan en mümkün mertebede- kaçınan ve buna ek olarak insanların, hayvanların ve çevrenin ya...

BODRUM

Resim
  Bu hafta hafif bir tatil yapmaya karar verdim. Kelimeye tam anlamını verecek bir tatil yapmam pek mümkün değil, onun için bayramı bekliyorum. Pandemi nedeniyle uzaktan çalışmanın verdiği olanaklar ile son bir yılını Bodrum’da geçiren birisi için “tatilini nerede yapmak istersin” sorusunun yanıtı birçoğunuza şaşırtıcı gelecek belki ama öncelikle Bodrum olmayabiliyor. Özellikle karşı yaka, Kos, yaşadığın yerden sadece 15 dakika; Kalimnos da 45 dakika uzak olunca ve bu adalar Ege’de olma düşüncesini sonuna kadar hissettiriyorsa ve yaşatıyorsa insan ilk önce şöyle bir Yunanistan’a uzanmak istiyor. Ancak, koşullar bu seçeneği ortadan kaldırınca yanıt zorunlu olarak Bodrum’a dönüşüyor. Bodrum’da yaşayıp, İstanbul mod’unda çalışınca kuşkusuz ki insanın zihnindeki Bodrum algısı bir anda dönüşmeye başlıyor. Her ne kadar birçok insan Bodrum’dan çalıştığını söylediğinde gıpta etse de, iç geçirse de günün sonunda zamanının birçoğu “Bodrum’dan uzakta”, bilgisayar önünde, günlük dört beş z...

AMCA

Resim
  Türkiye dahil Avrupa’nın güney ülkeleri Haziran ve Temmuz aylarında normalleşme adına hızlı adımlar atmaya başladılar. Orta ve Kuzey Avrupa ülkeleri ise özellikle Delta varyantından dolayı hala temkinli davranmaya devam ediyor, kısıtlamaları sürdürüyorlar. Güney Avrupa ülkelerinin bu hızlı normalleşme sürecindeki motivasyon kaynağı hepimizin bildiği gibi turizm geliri. Türkiye tüm bu ülkeler arasında normalleşme sürecinde en hızlı ve büyük adımları atan ülkelerden birisi oldu. Turizme yönelik beklentiler ile birlikte aşılanma oranının hız kazanması ve vaka sayılarının düşmesi ile Türkiye iki konu haricinde pandemi ile ilintili tüm yasakları 1 Temmuz itibarı ile kaldırdı. Bu yasaklardan ilki çok da ses getirmeyen nargile servisi yasağı oldu. İkinci yasak ise toplumda çok ses getirdi; müzik yasağı. Temmuz öncesinde konaklama tesisleri haricinde saat 21:00’de sona eren müzik yayınları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kusura bakmasınlar, gece kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yoktu...

DEĞERLER

Resim
Geçtiğimiz iki ay boyunca Sia Insight’ın Future of Work temalı insan kaynakları zirvesi için gerçekleştirdiği “İnsan Kaynakları Dünyasında Yeni Denge Arayışları” başlığını taşıyan araştırmasından geleceğe ışık tutacak, pandemi sonrası toplumun iş dinamiklerini aydınlatacak önemli araştırma bulgularını paylaşmıştım. Bu yazılarda günümüz yetkinlik dünyasında öne çıkan başlıkları ele almış ve insan kaynakları dünyasındaki yeni kaygı ve çatışma alanlarını gündeme getirmiştim. İnsan kaynakları yönetimi alanında üzerinde durmak istediğim son iki konu bulunuyor. Bu konulardan birincisi insan kaynakları alanında üst düzey yöneticilerin öncelikli gündemi ve ikincisi de pandemi sonrası toplumlarda başarılı olmayı hedefleyen şirketlerin dikkate alması ve içselleştirmesi gereken temel değerler. Her iki konu başlığının da gelecekte başarılı olmak isteyen şirketlere önemli bir yol haritası çizeceğine inanıyorum.   Pandemi Dönemi ve Sonrasında Yöneticilerin Gündemi Türkiye’nin önde gel...

ANAYASA

Resim
Türkiye’nin anayasa ile kurduğu ilişkinin kökleri 1800’lü yılların başına kadar gider, ancak Cumhuriyet dönemi olarak düşündüğümüzde ilk anayasa çalışmalarını 1921 yılından başlatmak daha doğru olacaktır. O günden bugüne dek toplumun ve hatta cumhuriyetin anayasa ile ilişkisi oldukça sorunludur. Doksan sekiz yıllık cumhuriyet tarihinde birçok anayasayı ve anayasa değişikliğini bulmak mümkün. Bu tarih boyunca 1921, 1924, 1960 ve 1980 yıllarında kökten anayasa değişiklikleri yapılmış ve 1980 sonrasında da mevcut anayasa dört beş kez esaslı değişikliğe uğramıştır. Kurucu Anayasa olarak tanımlayabileceğimiz 1924 Anayasası sonrasında hayatımıza giren 1960 ve 1980 anayasalarının askeri darbelerin birer ürünü olduğu ve toplumda yarattıkları sorunlar hepimizin malumu. Cumhuriyet, 1924 – 1960 yılları arasında uzunca bir süre tek bir anayasa çerçevesinde yaşarken, 1960’dan günümüze dek gelirken bu tarihe iki temel anayasa ve dört temel değişiklik sığıyor. Sayısal anlamda bu kadar çok değişikli...

EŞİK

Resim
Bugünlerde hepimizin tartışmasız bir şekilde üzerinde hemfikir olacağı ender konuların başında tahammül eşiklerimizin düşmüş olması gelmektedir. Hiçbirimizin hiçbir şeye hiç kimseye neredeyse tahammülü kalmadı. Bu tahammülsüzlüğün arkasında farklı faktörler rol oynuyor, her birisinin tahammülsüzlüğümüz üzerindeki etki gücü son derece farklı. Ancak, tüm bu faktörleri tek bir şemsiye başlık altında değerlendirme şansımız bulunuyor: kaos. Biz bugün insanlık olarak hayatımızdaki birçok şeyi yeniden tanımlıyoruz ve COVID 19 ruh dünyamızın haritasını yeniden şekillendiren en büyük güç. Biz insanlık olarak geçtiğimiz yıldan bu yana son derece ciddi bir travma ile sınandık ve travmanın yarattığı sürecin her bir aşamasını deneyimledik. Bir virüsün tetiklediği bu süreç hayatta kalma mücadelesi ile birlikte günlük hayat pratiklerimize damga vurdu. Bazı hayat pratiklerini hayatımızdan çıkarttık, yepyeni pratikleri günlük hayatımıza dahil ettik. Bu pratiklerin ömründen bağımsız olarak her biris...