Kayıtlar

LGBTİ etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

NEFRETE İNAT, YAŞASIN HAYAT

Resim
  Sabit günlerde yazı yazmanın en önemli sorunlarından biri bazen gündemin hızına yetişememek, bizim gibi gündem arsızı toplumlarda herhangi bir olayın konuşulup hızla bir kenara atılmasının birkaç gün ardından düşüncelerini ve değerlendirmelerini paylaşmak oluyor. Geçtiğimiz Pazar günü Yesevi Alperenler Ocağı Eğitim ve Kültür Yardımlaşma Derneği’ne bağlı Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu’nun düzenlendiği LGBTİ+ birey ve sivil toplum kuruluşlarını hedef alan Büyük Aile Buluşması mitingi de bu olaylardan biri. Hatırlayacak olursak, bu miting dört ana hedef çerçevesinde düzenlenmiş bulunuyor: Her türlü kitle iletişim aracında ve ortamında LGBTİ+ varlığının sonlandırılması, LGBTİ+ sivil toplum kuruluşlarının kapatılması, her türlü LGBTİ+ etkinliğinin yasaklanması ve LGBTİ+ varlığının kriminalize edilerek bu alanda bir kanuni düzenleme yapılması. Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu’nun bir sonraki hedefi de meseleyi TBMM’ne taşımak. Yaklaşık beş bin kişinin katıldığı söylenen...

ONUR

Resim
  Son gününü yaşadığımız Haziran ayı dünyanın birçok ülkesinde Onur Ayı olarak kutlanıyor. Bilenler vardır, bilmeyenler için yazmakta fayda var. Onur Ayı’nın resmi olarak ilk kutlanması ABD Başkanı Bill Clinton tarafından 1999 yılında başlatılıyor. Clinton’dan sonra Obama ve Biden da Onur Ayı’nı resmi olarak kutlayan başkanlar. Dolayısıyla, Onur Ayı’nın anavatanı ABD ve zaman içinde buradan birçok ülkeye yayılıyor. Ancak, onur kutlamalarının tarihçesi çok daha öncelere, 28 Haziran 1969 tarihli Stonewall ayaklanmasına kadar geri gidiyor. New York Greenwich Village’de bulunan Stonewall Inn isimli bir gay bara düzenlenen polis baskınına karşı bar sahiplerinin, çalışanların, müşterilerin, çevredeki diğer bar müşterilerinin ve mahalle sakinlerinin ayaklanması eşcinsel hareketin tarihinde bir dönüm noktasını oluşturuyor. Emniyet kuvvetlerine karşı direniş ve ayaklanma geceler boyunca devam ediyor. Hedef, tutuklanma korkusu olmadan cinsel yönelimini rahat rahat yaşayabilmek. Kuşkusuz ki...

KRİZ

Resim
  Son bir haftaya ne çok şey sığdırdık: Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi, sonrasında yaşadıkları ve Türkiye’nin üçüncü büyük partisi olan HDP’ye karşı açılan kapatma davası son 30 yılda yaşadıklarımızdan hiçbir şey öğrenmediğimizi gösterdi. Gezi Parkı’nın (ve aslında bir çok tarihi mekanın) mülkiyeti değiştirildi. İlk kez İslami referanslarla bezeli nur topu gibi bir LGBTİ+ davamız oldu. Cumhurbaşkanı’nın bir imzasıyla gecenin bir yarısında uluslararası bir anlaşma olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıktık. Yine bir imza ile Merkez Bankası Başkanı değişti ve sonrasında dolar 8.50’lere kadar yükseldi, borsa çöktü, yoksulduk daha da yoksullaştık. Vaka sayıları bir ay öncesine göre tam ikiye katlandı. Aynı dönem içinde resmen bahar geldi, ancak Sezen Aksu’nun Kutlama şarkısını gönlümüzden geçtiği gibi dinleyemedik, söyleyemedik. Son bir haftada neşemizi ve hayattan aldığımız zevki bir kez daha kaybettik. Üstelik şimdi önümüzde iktidar partisinin kongresinin sonu...

KONUŞAN MARKALAR

Resim
  Yakın bir döneme kadar tüm dünyada markaların hemfikir oldukları bir duruş vardı: söz gümüşse, sukut altındır. İşte bu düstur ile markalar ve şirketler sosyal ve siyasi meseleler ile ilgili olarak herhangi bir tutum takınmaz ve konuşmazdı. Markalar başını kuma gömer ve apolitik bir duruş ile mümkün olduğunca geniş bir tüketici kitlesini kucaklamak ve kurulacak ilişkiyi sadece ürün ve hizmet dünyası ile sınırlandırmak isterdi. Ancak, markaların bu duruşu artık değişiyor ve dönüşüyor. Başını kuma gömmüş markalar tüketicilerin tercih listesinden siliniyor. Tüketiciler artık daha talepkar bir tutum sergiliyorlar ve markaların bir amaç sahibi olmalarını bekliyorlar. Amaç sahibi markaları da iki farklı düzlemde değerlendirmek gerektiğine inanıyorum. Markalar ürün ve hizmetleri ile sundukları somut faydayı ve marka vaadini örtük bir amacı hedefleyerek tüketicilerine ulaştırabilirler. Örneğin, bir GSM operatörü sadece kadınları hedefleyen ve kadınların kamusal alanda ya da evde günlü...

BİR İSTANBUL MASALI

Resim
  Türkiye’de siyasal ve sosyal muhalefetin en başarılı aktörleri kadınlar ve Kürtler. Kendi özgül mücadele nedenleri, koşulları ve yöntemleri bir yana, bu aktörlerin iki önemli ortak noktası bulunuyor. Birincisi, ne kadınlar ne de Kürtler mücadele alanlarında en ufak bir taviz vermeden, duruşlarını bozmadan, amasız lakinsiz, ısrarcı ve istikrarlı bir şekilde taleplerini dile getiriyorlar. Talepler somut, talepler günlük yaşam pratikleri üzerine oluşturulmuş. Üstelik talepler geniş bir toplumsal kapsayıcılık içinde dile getiriliyor. Bu iki aktörün ikinci ortak noktaları da sosyal mücadelelerinin bir varkalım mücadelesi olduğunun gayet bilincinde olmaları. Bu iki ortak nokta birbirinin hayat suyu olan bir duruşu kadınlara ve Kürtlere mümkün kılıyor. Ancak, günün sonunda Z raporu alındığında kadınların mücadele alanlarındaki kazanımları Kürtlerden çok daha fazla görünüyor. Bu nedenle de kadın hareketi Türkiye’deki siyasi ve sosyal diğer aktörlere güzel bir rol modeli sunuyor. Türkiye’...