Kayıtlar

STK etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İŞTE HAYATINIZ

Resim
  Bu ayın başlarında Twitter’da bir haber görmüştüm, çok net hatırlıyorum. Gazete Duvar bir ambulansın yolda ilerlemesini sağlamak için araçların fermuar sistemiyle yol vermesini haber yapmıştı. Evet, herhangi medeni bir ülkede günlük hayatın sıradan bir uygulaması bizde haber değeri taşıyor. Bu konunun haber niteliğini pekiştiren boyut Sağlık Bakanı ile İstanbul Valisi’nin bu davranışlarından ötürü sürücülere teşekkür etmesiydi. Bakan Koca bu “örnek davranışa” yönelik teşekkürünü sosyal medya hesabından kamuoyu ile paylaşmıştı. Fermuar sisteminin uygulanması ve bunun devlet ve hükümet temsilcileri düzeyinde teşekkür ile ödüllendirilmesi zaten olması gerekenler üzerinden mutlu olduğumuzu, kendimizi iyi hissettiğimizi bir kez daha hatırlattı bana. Ülkenin içinde bulunduğu duruma, geldiğimiz seviyeye bir bakar mısınız?  Vasat hayatlar üzerinden mutluluk devşiriyoruz. Çok değil kısa bir süre sonra vasat hayatlarımızın bile pamuk ipliğine bağlı olduğunu, hayatımızın aslınd...

REGÜLASYON

Resim
  Bir toplum kendini nasıl yeniden üretir; nasıl çoğalır, büyür; nasıl zenginleşir? Bu sorunun yanıtı kesinlikle sadece ekonomi alanı ile sınırlı değil. Büyüme ve zenginleşme gibi kavramlar zihnimizde öncelikle ekonomi ile özdeşleşmiş bulunuyor, çağrışımlar hep ekonomik kazanımlar üzerine kurulu. Oysa ki, toplumların büyümesinin, kendini geliştirmesinin ve zenginleştirmesinin yolu sadece ekonomiden geçmiyor. Toplumların kendi kaynaklarını kullanarak gerçekleştirdiği her tür üretim büyümeye ve zenginleşmeye giden yolun kilometre taşlarını oluşturuyor. Sanat bu kaynaklardan biri; ister müzikten, edebiyattan, ister dizilerden veya filmlerden söz edelim üretilen her bir eser, bu eser üzerine yazılan her bir yazı, edilen her bir söz aslında toplumun kendini üretmesi, büyütmesi ve zenginleştirmesi anlamına geliyor. Keza teknolojik ve inovatif gelişmeler ve yaratılan ürünler de öyle. Cep telefonunda kullanılacak bir yazılım da, bir buzdolabının akıllı ve ağ bağlantılı bir ürün olara...

ÇEVRE

Resim
  Ülke gündemi yine alt üst durumda; ekonomik kriz, para piyasaları, dış siyasette yaşanan gelişmeler, iç siyaset dinamikleri derken oldukça hareketli günlerden geçiyoruz. Sakin geçen tek bir günümüz yok. Ancak, tüm bu hararetli ve dinamik gelişmelere rağmen ara sıra da olsa gündemimize girebilen başka konular da var. İklim krizi ve onun yarattığı sonuçlar dönem dönem gündemimize giren konuların başında yer alıyor. Yakın dönemde yaşanan orman yangınlarını ve son derece kurak geçen yaz aylarını bir kenara bırakacak olursak, iklim krizi son dönemde üç vesile ile gündemimizde yer alıyor.   Paris ve Glasgow Zirveleri Öncelikle ABD’nin terk ettiği Paris İklim Anlaşması’na yönetimin değişmesi ile birlikte hemen geri dönmesi ve dünyada en çok emisyona sahip ve İklim Anlaşması dışında kalmış birkaç ülkeden biri olan Türkiye’nin bu anlaşmaya taraf olduğunu açıklaması iklim krizi ile ilgili konuların gündeme yeniden girmesine olanak sağladı. Hatırlanacağı gibi, Cumhurbaşkanı Erd...

DAYANIŞMA

Resim
  Geçtiğimiz ay bu günlerde Bodrum üzerine bir yazı yazmış ve Bodrum’un pandemi döneminde aldığı göç kadar, Bodrum’un verdiği göçe ve ileride daha da hız kazanacak bu göç verme olgusunun önemine dikkat çekmek istemiştim. Son on günde bölgede; Bodrum’da, Milas’ta, Antalya’da, Marmaris’te, Köyceğiz’de ve Aydın’da olağanüstü günler yaşandı ve yaşanıyor. Bölge boydan boya yeşilden karaya döndü, yerel halk hayatlarını sürdürmelerini mümkün kılan işlerini kaybetti, hektarlarca tarla ve zeytinlik yandı, geçim kaynağı binlerce hayvan öldü. Günlerce süren yangınlarda insanlar hayatlarını kaybettiler. Ormanların sakini yüzbinlerce hayvan artık yok. Ortak mekanlarımızı kaybettik. Yangın görüntüleri hafızalardan uzun süre silinmeyecek, yangının ruhlarda açtığı yara kolay kapanmayacak. Bodrum ve çevresinde yaşanan bu trajedinin bölgenin demografik yapısı üzerinde etkili olup olmayacağı önümüzdeki aylarda belli olacaktır. Bodrum’un dışarı verdiği ve vereceği göçe yerli halkın da eklenip ekle...

MEDYA

Resim
  Türkiye’de sosyal kurumlara duyulan güven düzeyi ile ilgili yanlış bir algı var. Toplumun belli bir kesiminde geçmişe kıyasla günümüzde sosyal kurumlara daha az güvenildiğine dair bir inanç var. Ancak, gerçek bunun tam tersi. Dünya Değerler Araştırması (World Values Survey) bulgularına göre, Türkiye’de bir sosyal kurum olarak parlamentoya, medyaya, silahlı kuvvetlere ve emniyete duyulan güven seviyesinde 2001 ve 2018 yılları arasında önemli bir değişim gözlenmiyor. Bu toplumsal kurumlara duyulan güven ya benzer bir düzeyde seyrediyor ya da bazı kurumlara daha da çok güveniliyor. Örneğin, 2001 yılında toplumun yüzde 42’si parlamentoya güven duyarken, 2018 yılında bu oran yüzde 59; 2001 yılında toplumun yüzde 69’u emniyete güvenirken, bu oran 2018’de yüzde 84.   Sia Insight tarafından üç büyük ilde yetişkin nüfus ile geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleştirilen bir araştırmaya göre toplumun yüzde 64’ü parlamentoya güvenirken, emniyete duyulan güven yine yüzde 84 düzeyinde....