Kayıtlar

iklim krizi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

YOKSULLUK

Resim
  Geçtiğimiz senenin sonundan bu yana üzerinde en çok düşünmeye başladığımız, anlamaya çalıştığımız ve tartıştığımız kavramların başında yoksulluk ya da yoksullaşma geliyor. 2018 Ağustos’undan bu yana ne olduğu ve özellikle kök nedenleri üzerinde toplum olarak bir türlü hemfikir olamadığımız ekonomik kriz ne zamanki cepleri sarsmaya ve sofradan bazı şeylerin kalkmasına neden olmaya başladı, siyasi tercihlerimizden bağımsız olarak toplumun çok küçük bir kesimi hariç ezici çoğunluğumuz ülkedeki ekonomik krizin varlığını kabul ettik. Dışarıda uzun bir süredir var olan kriz evlerden içeri girmiş oldu. Bu farkındalık ve kabulleniş yoksullaşma sürecindeki birinci adım oldu. Meselenin ikinci adımda ise yoksullaşma sürecini enflasyon oranının doludizgin yükselmesi ile birlikte deneyimlemeye başladık. Bu öyle bir deneyimleme ki, toplumdaki küçük bir azınlık dışındaki hemen hemen herkes bu süreci yaşıyor, onun bir parçası konumunda. Hepimizin yoksullaşması ayrı bir hikâye anlatıyor ve yo...

ÇEVRE

Resim
  Ülke gündemi yine alt üst durumda; ekonomik kriz, para piyasaları, dış siyasette yaşanan gelişmeler, iç siyaset dinamikleri derken oldukça hareketli günlerden geçiyoruz. Sakin geçen tek bir günümüz yok. Ancak, tüm bu hararetli ve dinamik gelişmelere rağmen ara sıra da olsa gündemimize girebilen başka konular da var. İklim krizi ve onun yarattığı sonuçlar dönem dönem gündemimize giren konuların başında yer alıyor. Yakın dönemde yaşanan orman yangınlarını ve son derece kurak geçen yaz aylarını bir kenara bırakacak olursak, iklim krizi son dönemde üç vesile ile gündemimizde yer alıyor.   Paris ve Glasgow Zirveleri Öncelikle ABD’nin terk ettiği Paris İklim Anlaşması’na yönetimin değişmesi ile birlikte hemen geri dönmesi ve dünyada en çok emisyona sahip ve İklim Anlaşması dışında kalmış birkaç ülkeden biri olan Türkiye’nin bu anlaşmaya taraf olduğunu açıklaması iklim krizi ile ilgili konuların gündeme yeniden girmesine olanak sağladı. Hatırlanacağı gibi, Cumhurbaşkanı Erd...

YANGIN

Resim
  Geçtiğimiz Ağustos ayında Akdeniz ve Ege bölgelerinde yaşanan orman yangıları Türkiye gündemine damga vurdu. Ardı ardına Akdeniz ve Ege Bölgesi’nin farklı yerlerinde yaşanan bu yangınlar günlerce en çok konuştuğumuz konuların başında yer aldı. Benzer dönemde Doğu’da yaşanan yangınlar ise Batı yangınları kadar gündemimize girmedi, konuşma konusu olmadı. Bu farklılığın altını kalınca çizmek gerekiyor. Yangınlar toplum ile iktidar ve toplum ile yerel yönetimler arasındaki ilişkileri önemli ölçüde etkiledi ve bu ilişkilerin dönüşmesine ivme kattı. Bunun yanı sıra, pandemi döneminden bu yana hayatımızda yeni bir anlam kazanan dayanışma kavramı yangınlar vesilesi ile bir kez daha canlılık kazandı, toplumsal örgütlenmenin çimentosu oldu.   Orman yangınlarının bir başka etkisi toplumun sivil toplum kuruluşları ile kurduğu ilişki üzerinde oldu. Yangınlar süresince sınıfta kalan sivil toplum örgütleri olduğu kadar, bu dönemde sınavı geçen ve toplumun takdirini kazanan birçok örgüt...

PARİS İKLİM ANLAŞMASI

Resim
  Adını Avrupa’nın en güzel şehirlerinden birisi olan Paris’ten alan son derece önemli uluslarararası bir anlaşma bulunuyor: kısaca Paris İklim Anlaşması olarak adlandırılan ve 2021 yılı itibarıyla 190’dan fazla ülkenin taraf olduğu bir anlaşmadan söz ediyoruz. Anlaşma, adını Paris’ten alıyor, çünkü bu anlaşmanın metni 2015 yılı Aralık ayında bu şehirde yazıldı ve imzalandı. Anlaşma son derece önemli, çünkü anlaşmanın günümüzün en önemli sorunu olan iklim krizine müdahale edilebilmesi, küresel ortalama sıcaklık artışının 1.5 derece ile sınırlandırılması, krize yönelik adaptasyon yeteneklerimizin arttırılması ve bu alanda finansman akışının yönetilmesi gibi son derece önemli hedefleri bulunuyor. 47 sivil toplum kuruluşunun bu anlaşma ile ilgili hazırladığı bir broşüre göre, Paris İklim Anlaşması küresel iklim krizi karşısında bize sihirli bir değnek sunmuyor, ancak küresel iklim eylemi için uluslararası işbirliğini tesis eden ve bu ölçekte olan elimizdeki tek araç (1).   Bu a...

DAYANIŞMA

Resim
  Geçtiğimiz ay bu günlerde Bodrum üzerine bir yazı yazmış ve Bodrum’un pandemi döneminde aldığı göç kadar, Bodrum’un verdiği göçe ve ileride daha da hız kazanacak bu göç verme olgusunun önemine dikkat çekmek istemiştim. Son on günde bölgede; Bodrum’da, Milas’ta, Antalya’da, Marmaris’te, Köyceğiz’de ve Aydın’da olağanüstü günler yaşandı ve yaşanıyor. Bölge boydan boya yeşilden karaya döndü, yerel halk hayatlarını sürdürmelerini mümkün kılan işlerini kaybetti, hektarlarca tarla ve zeytinlik yandı, geçim kaynağı binlerce hayvan öldü. Günlerce süren yangınlarda insanlar hayatlarını kaybettiler. Ormanların sakini yüzbinlerce hayvan artık yok. Ortak mekanlarımızı kaybettik. Yangın görüntüleri hafızalardan uzun süre silinmeyecek, yangının ruhlarda açtığı yara kolay kapanmayacak. Bodrum ve çevresinde yaşanan bu trajedinin bölgenin demografik yapısı üzerinde etkili olup olmayacağı önümüzdeki aylarda belli olacaktır. Bodrum’un dışarı verdiği ve vereceği göçe yerli halkın da eklenip ekle...

KONUŞAN MARKALAR

Resim
  Yakın bir döneme kadar tüm dünyada markaların hemfikir oldukları bir duruş vardı: söz gümüşse, sukut altındır. İşte bu düstur ile markalar ve şirketler sosyal ve siyasi meseleler ile ilgili olarak herhangi bir tutum takınmaz ve konuşmazdı. Markalar başını kuma gömer ve apolitik bir duruş ile mümkün olduğunca geniş bir tüketici kitlesini kucaklamak ve kurulacak ilişkiyi sadece ürün ve hizmet dünyası ile sınırlandırmak isterdi. Ancak, markaların bu duruşu artık değişiyor ve dönüşüyor. Başını kuma gömmüş markalar tüketicilerin tercih listesinden siliniyor. Tüketiciler artık daha talepkar bir tutum sergiliyorlar ve markaların bir amaç sahibi olmalarını bekliyorlar. Amaç sahibi markaları da iki farklı düzlemde değerlendirmek gerektiğine inanıyorum. Markalar ürün ve hizmetleri ile sundukları somut faydayı ve marka vaadini örtük bir amacı hedefleyerek tüketicilerine ulaştırabilirler. Örneğin, bir GSM operatörü sadece kadınları hedefleyen ve kadınların kamusal alanda ya da evde günlü...