20 NİSAN 2020: KORONA GÜNLERİNDE HAYATA UYUM SAĞLAMA
Türkiye’nin
korona pandemisiyle karşılaşmasının üzerinden tam beş hafta geçti.
11 Mart günü
ülkemizdeki ilk vakanın resmi olarak duyurulmasından bu yana 19 Nisan 2020
Pazar itibarıyla tam 86.306 kişi COVID -19 virüsüne enfekte oldu, 2.017 kişi
vefat etti ve 11.976 kişi de hastalığı yenerek hastanelerden taburcu oldu.
Türkiye bugün tespit edilen vaka sayısı açısından İran’ı ve salgının ilk
başladığı ülke olan Çin’i geçerek dünya sıralamasında yedinci sıraya yükseldi;
resmin pozitif tarafına göre de en çok
vaka görülen ilk 15 ülke arasında en az ölüm vakası olan ikinci ülke
konumundayız.
Korona
karşısında ilk anda şoke olan, far görmüş tavşan misali donup kalan ve
zihnindeki her şeyi donduran metropol toplumu bugün hayata, topluma, ekonomiye
ve yerleşik kurumlara bambaşka gözlerle bakıyor. Toplumsal şokun
ardından, varlığını sürdürme güdümüzün baskın gelmesiyle anlama ve uyum
sağlama perspektifi ile hayatımızı yeniden düzene sokmaya çalışıyoruz.
Geçtiğimiz ay toplumun bir kesiminde egemen olan inkar ve önemsememe davranışları
ise külliyen silindi gitti.
Bugün bir
çoğumuz karamsarız ve endişeliyiz; bugünümüzden ve
geleceğimizden. İşte bu ruh hali, anlama ve bugüne uyum sağlama çabalarımıza
eşlik ediyor (1).
Türkiye’de hemen
herkesin 2018’den beri süre gelen ekonomik krizden kaynaklanan sorunları ve
kaygıları mevcut; ancak bugün bunlar ikincil öneme indirgenmiş sorunlar. Bugün
hayatımız bir virüs etrafında dönüyor ve şekilleniyor. Virüs, algılarımızın
ardındaki temel gücü ele geçirmiş durumda. Ve biz virüs karşısında tek başımıza
kalmamak için var gücümüzle uğraşıyoruz.
Metropol
illerinde bugün hanelerin beşte ikisi geleceğine dair son derece karamsar,
önümüzdeki on iki ayı geçtiğimiz dönemlere kıyasla çok daha da kötü
geçireceğine inanıyor. Tüketicilerin bu karamsar ruh halini en çok fiyat artışı,
mevcut borçlarını ödeyememe ve özellikle belli sektör çalışanları arasında
baskın olan işsiz kalma endişesi besliyor. Enflasyon artışına dair beklentiler
bugüne dek ölçtüğümüz en yüksek düzeyde bulunuyor. İşçiler, küçük esnaf ve
beyaz yakalı çalışanlar mevcut ekonomik koşullardan olumsuz olarak en çok
etkilenecek kesimler olarak zihinlerde hemen ön plana çıkıyor.
Karamsar ruh
hali 2018 Ekonomik Krizi’nin başlamasından bu yana en tepe noktalardan birisine
ulaşmış durumda. Üstelik, ülkenin ekonomik durumuna dair beklentiler ile
kıyaslandığında, metropol nüfusunun bir bölümü ülke iyi olsa bile kendi özel
durumun daha da kötü olacağına inanıyor ve bir çaresizlik duygusuyla baş
başa kalıyor. Bugüne dek gözlemlediğimiz ‘ben de ülke ile beraber yükselirim ya
da düşerim’ değerlendirmesi artık bazı tüketiciler için geçerli değil, bazı
kesimler düşüşü daha keskin ve bir başlarına yaşayacaklarına inanıyorlar.
Bugünün
karamsarlık, endişe ve hatta çaresizlik duyguları içinde gözler devlete ve
hükümete çevrilmiş durumda; burada sözü edilen devlet partilerden ya da
kişilerden bağımsız olarak kurumsal devlet, büyük harf d ile yazılan Devlet.
Metropollü tüketiciler arasında bugünlerde güven arayışı en üst
düzeylerde seyrediyor; toplum ekonomik sorunlara ve kaygılarına karşın ülke
ekonomisine ve ülkenin bu sorunları aşacağına inanıyor. Her şeye karşın
ekonomiye duyulan güven bugün en üst mertebede; bu güven düzeyini buraya
taşıyan da tüketicilerin çaresizlik karşısındaki en temel savunma
mekanizmalarından birisi olan başka bir dünya mümkün mekanizmasını harekete
geçirmeleri.
Toplumun
devletten beklentisi çok yüksek. Bu mekanizmanın çökmesi, toplumun travmalarına
bir başka derin travma daha ekleyecek.
Türkiye’de
metropollü tüketiciler pandemi karşısında bugün siyasi kurumlar ile farklı bir
ilişki kuruyorlar. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yönelik destek düzeyi
bugün en üst düzeyde, ancak bu sisteme verilen bir destek, çünkü benzer bir
destek artışını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için görmüyoruz. Benzer bir
şekilde, metropol nüfusunun pandemi karşısında yerel projeler üreten belediye
yönetimlerine de destekleri artmış durumda bulunuyor. Özellikle Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın çalışmalarını beğenenlerin,
destekleyenlerin oranı seçimde aldığı oyların da üzerinde bulunuyor.
Tüketicilerin
pandemiye yönelik olarak alınan önlemleri ve çalışmaları partiler üstü bir
şekilde değerlendirmelerinin en önemli kanıtı Hükümet’in ve Sağlık Bakanı’nın
bu alandaki çalışmalarına yönelik değerlendirmelerde gözlemlenebiliyor.
Metropol tüketicilerinin büyük çoğunluğu Hükümet’in ve hemen tamamı da Sağlık
Bakanı’nın korona pandemisi karşısında aldığı önlemleri destekliyor ve yapılan
çalışmaları beğeniyor. Metropol illerinde yaşayanların yarısından fazlası
Türkiye’nin dünyada virüse karşı en iyi savaşan ülke olduğuna inanıyor. Her ne
kadar daha düşük bir oranda olsa da haberdar olanlar arasında tüketicilerin yarıya yakını korona karşısında alınan ekonomik önlemleri beğeniyor ve
destekliyor. Hükümet’in zayıf karnı ekonomik yaklaşımında ve çözüm olarak
sunduğu önlemlerde.
Bunun yanı sıra,
yine siyaset üstü bir tutumla toplumun yaklaşık üçte ikisi Hükümet tarafından
başlatılan ‘Biz Bize Yeteriz Türkiyem’ kampanyasına ve bu orana yakın bir kesim
de Hükümet tarafından yasaklanan belediyelerin bağış toplama kampanyasına
destek veriyor. Kamuoyu iki kampanya arasında fark görmüyor, ayrımda
bulunmuyor. Topluma fayda sağlayacak her kampanya nereden gelirse gelsin kabul
ediliyor, muteber bulunuyor.
Toplum bugün
pandemi karşısında, virüse karşı verilen savaşta siyaset kurumuna ve
aktörlerine yeni bir sayfa açmış bulunuyor. Toplum siyasi aktörler ile ilgili
değerlendirmelerini bu aşamada dondurmuş bir durumda, devletin meseleye siyaset
üstü bir çözüm getirmesini bekliyor. Hükümet’in ve AKP’nin geleceğini de bu
beklentinin karşılanıp karşılanmayacağı tayin edecek.
Toplum – siyaset
dengesinin nereye doğru evrileceğini önümüzdeki dönemde daha da net görme
şansına sahip olacağız.
Tüketicilerin
içinde bulunduğu ruh hali ve onu besleyen güdüler kuşkusuz ki günlük hayattaki
davranışları da şekillendiriyor.
Bugün sadece
kısıtlı bir tüketici kitlesi sanki hiçbir şey değişmemiş gibi eski hayat
tarzını sürdürüyor. Tüketicilerin ezici bir çoğunluğu geleceğe yönelik
endişeler sonucunda bir çok harcama kaleminde keskin kısıntılar yaparken
(tatil, giyim, aksesuar, kozmetik alışverişi vb.), ev içi üretimin hızla
yükseldiğini ya da ev içi eğlenceye ayrılan bütçenin arttığını gözlemliyoruz.
Artık eve kapanan tüketicilerin alışveriş kanal tercihlerinde online alışveriş
altın dönemini yaşıyor.
Bugünün
koşullarında tüketicileri yalnız bırakan, onların güven arayışlarına henüz
karşılık vermeyen en önemli kurumlar şirketler ve onların markaları. Bugün
tüketicilerin büyük bir kesimi bu zor zamanlarda yanlarında
hissettikleri, gönüllerini çalan bir marka olmadığına inanıyorlar.
Tüketicilerin bu anlamda zihinleri ve kalpleri bomboş.
Oysa ki içinde
bulunduğumuz günler tüketiciye dokunmak ve onları kollamak için en kritik
günler.
Toplum,
şirketlerin ve markaların endişe giderici, sorunlara çözüm sağlayan ve
toplumsal hayatın devamlılığına destek olacak bir rol üstlenmesini
beklemektedir. Bu beklentiye eşlik edebilecek temel duygusal ihtiyaçlar da güven
ve iyimserliktir.
Gün, hızla
değişen tüketiciyi keşfetme ve farklılaşan ihtiyaçlarını anlama günü. Gün,
tüketici ile yeni bir dil ile yeni bir ilişkiyi tesis etme günü. Bu anlamda
farklılaşabilen, tüketicinin gönlünü çalabilen markalar ve şirketler korona
sonrası günlere son derece güçlü ve itibarları yükselmiş olarak girecekler.
(1) Tüm araştırma verileri Sia Insight (Nisan 2020) Ekonomik Gündem Araştırması'ndan alınmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder