SEZEN
Hepimizin hayatına
dokunmuş, onun şekillenmesinde etkili olmuş kişiler vardır. Bu kişiler bazen
sadece aile üyelerimiz ile kısıtlı kalırken, bazen de çeşitli kurumlar içinde
karşılaştığımız, yolumuzun kesiştiği değerli insanlar ile birlikte artar ve
çoğalır. Bazen de şahsen tanışmadığımız, ama hayatımıza farklı biçimlerde
giriveren bazı kişiler yüzlerce tanıştan ve arkadaştan çok daha fazlasını
katarlar hayatımıza. 47 yıldır yazan, söyleyen Sezen Aksu benim için öyle biri;
46 yıl önce “ben beni kendi içimde, bilmem ararsam bulur muyum” diye sorduğu andan
beri bu böyle. O sıralarda o 22, bense 12 yaşımdaydım.
46 yıllık bu yol
arkadaşlığında onun toplumunun kılcal damarlarına nasıl nüfuz ettiğini, her
birimizin neden en azından bir Sezen Aksu şarkısı olduğunu, bu topraklarda toplumsal
bir ikona nasıl dönüştüğünü gün be gün gözlemledim, bunun sırrını anlamaya
çalıştım. O bir şifacı. O bizim kişisel ve toplumsal hayatımızın tarihçisi, o
bizim aynamız.
Kuşkusuz ki, beş kuşağı
kapsayan bu yolculuk süresince Sezen Aksu toplumsal eleştirilerin hedefinde de
oldu. Pürüzsüz bir yolculuk değil bu. Özellikle Kürt Açılımı ve Anayasa
Referandumu’nda aldığı pozisyonlar nedeniyle başta ulusolcular ve Kemalistler
olmak üzere toplumun bir kısmı nezdinde bir nefret objesine dönüştü; bu
çevrelerde ona karşı yıllardır dinmeyen bir kin beslendi. Yetmez ama evet
fobisinden beslenen bir güçle Sezen Aksu’nun neden ve nasıl bir nefret objesine
dönüştüğünü yıllar önce yazdım (1). Zaman bazen hiçbir şeyi değiştirmiyor.
Geçtiğimiz günlerde
Sezen Aksu yıllar sonra yeniden toplumsal bir tartışmanın ortasında buldu
kendini. 2022’ye girerken “bu yılın hepimize daha iyi bir insan olabilmeyi”
öğretmesi temennisine eşlik eden ve beş yıl önce yayınlanmış Şahane Bir Şey
Yaşamak şarkısında geçen Adem ile Havva metaforu nedeniyle çeşitli tehditlere
maruz kaldı. Hikayenin tamamını hepimiz biliyoruz, tekrar etmeye gerek yok.
Bu yazıda son on günümüze
damga vuran bu toplumsal olayın aktörlerine bakmak, kimin kazanan ve kimin
kaybeden olduğunu kısaca değerlendirmek istiyorum.
Bu toplumsal olayın tek
kazananı Sezen Aksu oldu. Metaforik ya da gerçek son derece ciddi bir tehdit
ile karşı karşıya olan Sezen Aksu her şeyden önce çok başarılı bir kriz
yönetimi sergiledi; zamanlaması ve içeriği ile birlikte kriz yönetimi dersi
verdi. Aksu, iktidardan gelen tehditler karşısında “kendi meşruiyetinden aldığı
güçle kelamının arkasında durdu ve tek başına bir bireyin bile bu meşruiyet ile
gücün karşısında durabileceğini gösterdi” (2). Aksu’nun bu tavizsiz ve net
duruşu tüm bu yaşananlardan zihnimizde en net şekilde kalan kalacak hususlardan
birisi olacak. Sezen Aksu kendi kişilik ve kimliğini bu tavizsiz duruşla
birlikte yeniden üretti.
Aksu, dil üzerinden
kendisine yöneltilen tehdide yan yollara sapmadan aynı düzlemden ve eşit güçle karşılık
verdi. Tam da bu nedenle Avcı’nın bir gece içinde Türkiye’de konuşulan tüm
dillere ve hatta 50’den fazla dile çevrilmesini son derece önemli buluyorum.
Tüm bu yaşanan süreç
Sezen Aksu’nun toplumla güven ilişkisini tazeledi, onun toplumsal değerinin
pekişmesini sağladı. Sezen Aksu marka değerini olduğundan da yukarıya taşıdı. Bazı
ıslah olmaz toplumsal kesimler haricinde tüm toplum Sezen Aksu’yu sahiplendi. Sezen
Aksu yıllardır hala bu ülkenin en çok dinlenen kadın şarkıcısı; son yıllarda
yayınlanan Spotify’ın en çok dinlenen kadın şarkıcılar listesinde her zaman ilk
sırada yer alıyor. Kuşkusuz ki bu sahiplenmenin arkasında toplumun Sezen Aksu
sevgisi kadar toplumun tavizsiz bu tür duruşlara olan hasreti de yatıyor.
Sezen Aksu etrafında
şekillenen tehditlerde hem iktidar hem de muhalefet cephesi olayın kaybedenleri
arasında yer alıyor.
Farklı sözcüleri ve kurumları ile birlikte bu olayın ateşleyicisi konumunda bulunan iktidar cephesi Sezen Aksu’dan böylesi güçlü bir tepki geleceğini öngörmediği için olayın ilk kaybedenleri arasında yer alıyor. Ancak, iktidarın asıl kaçırdığı husus bu toplumun kültürel değerleri ve ikonların gücü oldu. Kuşkusuz ki, bu toplum dini konularda duyarlılıkları olan bir toplum, ancak bu toplumun dinsel değerler dışında da dokunulmazları bulunuyor. Sezen Aksu bu dokunulmazlar arasında yer alan en önemli figürlerden birisi. Beş kuşağa damga vuran son derece güçlü bir kültür ikonundan söz ediyoruz. Bu nedenle iktidarın bu hamlesi boşa çıktı ve beklenen etkiyi yaratmadı, tam tersine güçlü bir toplumsal direnişle karşılaştı. Üstelik bu direnişin destekleyicileri arasında iktidarın kendi seçmenleri de yer aldı.
Sezen Aksu’ya yönelik
tehditlerde iktidardan daha çok kaybeden taraf ise aslında muhalefet oldu. Muhalefetin
kaybetmesinin en önemli nedeni Aksu’ya yönelik tehdit karşısında sergilediği
sessizlik politikası oldu. Bu sessizlik politikası bugüne dek sadece Sezen Aksu’ya
karşı izlenmedi tabii ki. Bu sessizlik muhalefetin istikrarlı bir şekilde
sahiplendiği belirli bir seçmen kitlesini ürkütmeme anlayışından besleniyor,
ancak günün sonunda seçmenlere verilen mesaj son derece net: bizim için
ilkelerimiz değil gözettiğimiz hassasiyetler daha önemlidir ve bu
hassasiyetlere sahip çıkmak adına sizi her an yalnız bırakabiliriz.
(1) http://huseyintapinc.blogspot.com/2014/03/yaefobi-ve-bir-nefret-objesi-olarak.html
(2) https://artigercek.com/yazarlar/irfan-aktan/avin-gucu
Yorumlar
Yorum Gönder