ENFLASYON
2021 yılından 2022’ye geçişimize eşlik eden en önemli konulardan biri
çeşitli ürün ve hizmetlerde yaşanan fiyat artışları ve yaklaşık 20 yılın
sonrasında ülkenin karşı karşıya kaldığı yüksek enflasyon oranı oldu. Bir
önceki yılın resmi enflasyon oranı tüketici fiyatlarında yüzde 36 ve üretici
fiyatlarında da yüzde 80 olarak açıklandı. 27 Ocak günü de Merkez Bankası 2022
ve 2023 yıl sonu enflasyon tahminlerini revize etti. Merkez Bankası Başkanı
2022 yıl sonu tahminlerini yüzde 11.8’den yüzde 23.2’ye yükseltti. Bu resmi
açıklamaların öncesinde tüketiciler arasında yüksek enflasyon beklentisi zaten
son derece yaygındı.
Metropol illerinde aralık ayında gerçekleştirdiğimiz araştırmaya göre,
tüketicilerin yaklaşık yüzde 70’i önümüzdeki bir yıl içinde fiyatların yükselmesini
zaten bekliyordu ve bu oran bugüne dek ölçtüğümüz en yüksek oran olarak
önümüzde bulunuyor.
Tüketiciler bugün her ne kadar enflasyonun yükseleceğine dair bir
beklenti içinde olsalar da burada son derece önemli bir husus buluyor. Bugün
Türkiye’de 15 yaşın üzerinde 65 milyon genç ve yetişkin tüketici var ve bu
tüketicilerin yaklaşık yüzde 40’nın bir tüketici olarak yüksek enflasyon ile
ilgili bir deneyimi yok. Bu, son derece yüksek bir oran. Dolayısıyla,
şirketlerin ve markaların ilk dikkat etmeleri gereken husus burada gizli;
şirketler ve markalar konuşacakları tüketicilerin kim olduğunu ve bu
tüketicilerin davranış repertuarını son derece yakından ve güncel olarak takip
etmek zorunda. Hiçbir kurumun ezberlenmiş bilgiler ile strateji geliştirme ve
hareket etme şansı bulunmuyor. Şimdi tüketiciyi yeniden keşfetme ve
tüketicilerin enflasyon karşısındaki savunma stratejilerini öğrenme zamanı.
Tüketicilerin enflasyonist ortamda sergileyecekleri davranışların homojen
bir görüntü sergilemeyeceği oldukça açık. Bu nedenle tüketicileri farklı
kesitlerde değerlendirmek gerekiyor. Tüketicileri ilk aşamada satın alma
güçleri doğrultusunda ayrıştırmak en doğru yaklaşımlardan birisi olarak
görünüyor. Yüksek satın alma gücü olan tüketiciler ile düşük satın alma gücü
olan tüketicilerin farklı satın alma davranışlarına yönelmeleri şaşırtıcı
olmayacaktır. Orta satın alma gücüne sahip tüketiciler bambaşka stratejiler
geliştirecektir. Yüksek satın alma gücü olan bir tüketici ile düşük satın alma gücü
olan bir tüketicinin fiyatı yüksek bir markadan daha düşük fiyatlı bir markaya
geçme eğilimi aynı olmayacaktır. Ayrıca bu tüketicilerin tercih edecekleri
satış promosyonları da farklılık gösterecektir. Bu tüketicilerin bütçelerini
yönetirken satın alımlarında kısıntı yapacakları ya da tamamen
sonlandıracakları tüketim kalemleri de aynı olmayacaktır.
İçinde bulunduğumuz günler sadece ve sadece fiyat odaklı iletişimin
tüketici tutum ve davranışları üzerinde etkili olacağı günler değil.
Fiyat, günümüzde kuşkusuz ki tüketici davranışlarında önemli olacak.
Yüksek enflasyonun yaşandığı bugünlerde tüketicilerin davranışlarını en çok
etkileyecek motivasyonların başında kontrol güdüsü gelecek; tüketiciler
olayların akışında ve aldıkları kararlarda kontrolün kendilerinde olduğunu
hissetmek isteyecekler. Bu nedenle oluşturulacak satış ve iletişim
stratejilerinde tüketicilerin nerede konumlandırıldığı ve onlarla hangi tonda
iletişim kurulduğu her zamankinden daha önemli olacak.
Tüketiciler kontrolü kendilerinde hissetmenin yanı sıra, verdikleri
kararlardan da her zamankinden daha fazla hoşnut olmak isteyecek ve herhangi
bir rahatsızlık, pişmanlık duygusunu yaşamak istemeyecekler. Bu dönemde
pişmanlıkların ve rahatsızlıkların bedeli daha yüksek, tüketicilerin bu
hissiyattan kesinlikle uzak olması gerekiyor. Yaşanan tüm bu zorlu süreçte
tüketicilerin doğru kararlar verdiğine kendini ikna etmesi bir zorunluluk.
Tüketicilerin tercihlerinde etkili olacak bir diğer önemli faktör de
şirketlerin ve markaların ne kadar sahici bir duruşa sahip oldukları olacak.
Geçmiş deneyimlerimiz bize kriz dönemlerinde mış gibi yapan markaların
tüketiciler tarafından anında tespit edildiklerini ve cezalandırıldıklarını net
bir şekilde gösteriyor. “Yüzde x’e kadar indirim” ya da “Seçili ürünlerde
indirim” gibi muğlak ve tüketici diliyle belirtecek olursak ‘kandırmaya müsait
ifadeler’ tüketicilerin duymak istemedikleri cümlelerin başında geliyor.
Tüketiciler kendi cüzdanlarına ve tercihlerine uygun alışveriş
yaptıklarında markaların samimiyetinden şüphe duymamalı; tüketicilerle
kurulacak gerçekçi ve samimi bir ilişki bugünün dünyasının olmazsa
olmazlarından biri. Sahicilik ve bunun üzerine inşa edilmiş güven ilişkisi ekonomik
kriz döneminde tüketiciler ile markalar ve şirketler arasındaki ilişkilerin
anahtarı olacak.
05 Şubat 2022'de yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder