SEZEN VE TARKAN
Son iki aydır toplumsal
gündemimize sıra ile damga vuran iki isim bulunuyor: Sezen Aksu ve Tarkan.
2017 yapımı Şahane Bir
Şey Yaşamak şarkısından yola çıkılarak üretilen Adem ile Havva tartışmasında
kendisine yöneltilen tehdit karşısında Sezen Aksu’nun “dur bakalım” diyerek sergilediği
dik duruş ve ona eşlik eden Avcı şiiri ile aradan birkaç hafta geçtikten sonra
da Tarkan’ın “geççek geççek, elbet bu da geççek” diyen şarkısı, toplumun
belirli bir kesiminin hislerine tercüman olmayı başardılar. Avcı ve Geççek Türkiye
gündemi belirlediler.
Sezen Aksu ile Tarkan’ın
toplumsal gündemimize damga vurmasının önemli nedenleri bulunuyor.
Bu nedenlerin başında
kuşkusuz ki her iki şarkıcının da davranışları ve sözleri ile toplumsal
muhalefet rolünü üstlenmeleri geliyor. Eminim ki, ne Sezen Aksu’nun ne
Tarkan’ın böyle bir rol üstlenmek gibi bir niyetleri vardı. Ancak gelinen
noktada her ikisi de bu rolü üstlenmek durumda kaldı, toplum onlara
bayraktarlık rolünü biçti, bu iki ismin
üzerinden bir muhalefet üretti. Sezen Aksu ile Tarkan’ın bu rolde
konumlandırılmasının nedeni de aslında Türkiye’deki siyasal muhalefetin
yetersizliği, toplumsal beklentileri tam olarak karşılayamaması.
Bu tespit de bizi iki
ismin toplumsal gündemimize damga vurmasının ikinci ana nedenine taşıyor. Hem
Sezen Aksu hem Tarkan mektuplarıyla, şiirleriyle ve şarkılarıyla toplumda bir
heyecan dalgası yaratmayı başardılar, her ikisinin de eylemi kendini aşan bir
toplumsal enerjiyi ateşledi. Her iki ismin de başarısı duygulara dokunmaları,
toplumla duygusal bir bağ kurmaları oldu. Bu da Türkiye’de muhalefetin en
önemli eksiklerinden birisi; muhalefetin bugün toplumla heyecana dayalı,
duygusal bağı kuvvetli bir ilişkisi olduğunu öne sürmek mümkün değil.
Türkiye’de bugün böyle bir siyasi muhalefet bulunmuyor, muhalefet toplumu
harekete geçirme gücünden ve becerisinden yoksun.
İki ismin toplumsal
gündeme damga vurmasının üçüncü nedeni de hem kendilerinin hem de eserlerinin taşıdığı
sahicilik ve gerçeklik duygusu; bu isimler ve eserleri sahip oldukları bu sahicilik
üzerinden topluma yeni bir söz söylemeyi başardılar; bu sözün özü de umut. Hem
Sezen Aksu hem Tarkan topluma bir umut sunarak, toplumsal bir bütünleşmeyi
yarattılar ve imkansızın mümkün olduğunu gösterdiler. Her ikisinin de davranış
biçimlerinin ve içerikten ve topluma sundukları mesajdan bağımsız olarak üretimlerinin
bizatihi kendisi bir umut oldu. Her iki olayda mesaj kadar hatta mesajdan çok
mesajın kendisi toplumla kurulan ilişkide etkileyici bir rol oynadı.
Aslında işin özü şu; Sezen Aksu ve Tarkan mevcut muhalefet imgesi üzerinden kendilerini yeniden ürettiler: bugünkü muhalefet her ne ise Sezen Aksu ve Tarkan o değil; bugünkü muhalefet ne değil ise, Sezen Aksu ve Tarkan da o.
Bugün yapılan birçok
araştırma Türkiye’de toplumun karamsar olduğunu ve enflasyondan, işsizlik ve
borçları ödeyememe korkusundan beslenen büyük bir endişe yumağı içinde
yaşadığını gösteriyor. Tüketici Güven Endeksi ilk ölçüm yapılmaya başlanan
dönemden bu yana en düşük seviyelerde seyrediyor. Artık toplumun hemen tamamı
ekonomik bir kriz yaşadığımızı kabul ediyor ve Türkiye ekonomisine duyulan
güven taban yapmış bulunuyor (1). Tüm bu
göstergelere karşın AKP ile CHP’nin seçmenler tarafından tercih edilme oranları
ve ülke sorunlarını çözecek lider konumlandırmasında Erdoğan’ın ve
Kılıçdaroğlu’nun yerleri belli. AKP ve Erdoğan’ın güç kaybettiği aşikar, ama
CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun pozisyonu da bir o kadar net.
Her ne kadar
Kılıçdaroğlu altı siyasi liderin katılımıyla düzenlenen toplantıda “bu masa
umut masasıdır” dese de, yine yapılan araştırmalar seçmenlerin yüzde 47’sinin
Millet İttifakı’nın Türkiye’yi yönetmeye hazır olmadığına inandığını gösteriyor
(2). Muhalefet, Sezen Aksu ve Tarkan kadar
topluma umut aşılayamıyor, toplumu umutlandıramıyor ve harekete geçiremiyor.
Peki, toplum geçtiğimiz
aya damga vuran Erdoğan ile Sezen Aksu arasında yaşanan gerilime nasıl bakıyor,
Erdoğan ile Sezen Aksu hakkında ne düşünüyor,
bu gerilimden geriye ne kaldı (1) ?
Öncelikle hemen söylemek
gerekiyor ki, metropol illerinde yaşayan seçmenlerin yüzde 65’i Erdoğan ile
Aksu arasında yaşanan gerilimden haberdar ve bu konudaki gelişmeleri takip
etmiş, yüzde 35’i ise konuyu izlememiş. Konudan haberdar olan kitlenin profili
oldukça belirgin: özellikle 35 yaş üzeri, erkek, orta üst ve üst sosyo-ekonomik
grup mensupları.
Yaşanan bu gelişmeleri
takip eden seçmenlerin yüzde 62’si süreçte Erdoğan’ın tutumunu onaylamıyor, bu
oran tüm metropollü seçmenlerin de yüzde 40’ına denk düşüyor. Gelişmeleri
izleyenler arasında Sezen Aksu’nun duruşunu onaylayanları oranı da yüzde 49’a
kadar ulaşıyor ve bu oran tüm seçmenler arasında yüzde 32. Erdoğan ile Sezen
Aksu arasında yaşanan gerilimin kazananı Sezen Aksu oldu. Sezen Aksu’nun
mektubuna ve tavrına en büyük destek de 18-24 yaş grubu gençlerden geliyor.
Sezen Aksu’nun tutumunu onaylamayanların en büyük gerekçesi ise dini değerlere
hakaret edildiğine inanmaları (tüm metropollü seçmenler arasında yüzde 17).
Türkiye’de muhalefetin Sezen Aksu ve Tarkan’dan öğreneceği çok şey var.
-------------------------------------------------
(1) Sia Insight, Ekonomik Gündem Araştırması (Şubat 2022),
3 büyük ilde yaşayan 18-65 yaş grubu 417 tüketici ile 09 – 15 Şubat 2022
tarihleri arasında bilgisayar destekli telefon görüşmesi
(2) Metropol, Türkiye’nin Nabzı (Ocak 2022), 28 büyük
ilde yaşayan 18 yaş ve üzeri 1508 tüketici ile 08 – 12 Ocak 2022 tarihleri
arasında bilgisayar destekli telefon görüşmesi
Yorumlar
Yorum Gönder