KARAMSARLIK
Tüm dünya ile birlikte bir alt üst oluşu yaşadığımız 2020 yılından sonra,
başladığı ilk günden beri son derece hareketli bir gündeme sahip 2021’i geride
bırakıp, yeni bir yıla girdik. Biz araştırmacılar yılın bu dönemlerini oldukça
çok seviyoruz; geçen bir yılın muhasebesini yapıp, gelecek ile ilgili
beklentileri ve öngörüleri almayı önemsiyoruz. Bu nedenle tüketicilere ve iş
dünyasına kulak kabartıyoruz. Bugünden yarına bakarak geleceğimizi öngörmeye
çalışıyoruz.
Genel olarak toplumlar da yeni bir başlangıcı seviyor, sanki her şey bir
anda düzelecekmiş, sorunlarımızı bir anda geride bırakıverecekmişiz gibi yeni
yıla girişler heyecan yaratıyor; iyimserlik tavan yapıyor. Ancak, bu son
cümlenin zaman kipi hatalı oldu, bu toplumsal kural son birkaç yılda bozuldu.
Son yıllarda yeni yıla girişlerimiz çok fazla iyimserlik aşılamıyor bize. Yeni
yıl coşkumuz örselendi.
Bu gerçeğe rağmen, gelenekselleşen sorularımızı sormaya devam edebiliriz.
Bizi nasıl bir yıl bekliyor, 2022’ye yönelik beklentilerimiz neler? 2022 bize
neler getirecek?
Bu sorulara yanıt aramaya başladığımız dönem ekonomi dünyasında büyük çalkantıların yaşandığı anlara denk geldi. Döviz kurları bir gün içinde çift haneli rakamlarda yukarı ya da aşağı yönde hareketlenirken, fiyatlarda yaşanan hızlı değişim tüketicileri derin endişelere yöneltti. Altın fiyatları tavan yaparken, borsada işlemler birkaç kez durduruldu. Tüketici Güven Endeksi tüm zamanların en düşük seviyesine geriledi. Tüm bunlar yaşanırken, Hükümet yeni bir ekonomi paketini devreye sokarak dövizdeki hareketlenmeye son vermeye çalıştı; Türk Lirası yabancı paralar karşısında önemli oranlarda değer kazanırken, çok dile getirilmese de faizlerde de kayda değer oranlarda yükselme yaşanmaya başladı. Öte yandan, Türkiye’de çalışan nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan asgari ücretlilerin (2020 SGK verilerine göre çalışanların yüzde 42’si) gelirinde yüzde 51 oranında bir iyileştirme yapıldı. Bu iyileştirme emekliler, memurlar için beklentilerin yükselmesine neden olduysa da bu kesimlere yönelik maaş artışları son derece sınırlı oldu. Üstüne üstlük yeni yıla bir zam bombardımanı altında girdik ve yılı son 19 yılın en yüksek enflasyon oranı ile kapattık.
Bu kaotik ortamda iş dünyasının ve tüketicilerin gözünden 2022 yılına
baktığımızda neler görüyoruz?
Türkiye’nin
Sorunları
Sia Insight’ın Marketing Türkiye için gerçekleştirdiği araştırmaya göre, büyük
ölçekli şirketlerde C düzeyi yönetici olarak çalışanların yarısından fazlası Türkiye’nin
en önemli sorununu ekonomik sorunlar olarak tanımlıyor (yüzde 54); bu sorunu
enflasyon (yüzde 12) ve işsizlik (yüzde 9) izliyor (1).
İş dünyasının bu tespitlerine paralel olarak metropol illerinde yaşayan
genç ve yetişkin tüketiciler de ülkenin en önemli sorunlarını ekonomi (yüzde
44), fiyat artışları ve zamlar (yüzde 24) ve ekonomik kriz (yüzde 22) olarak
tanımlıyor (2).
2020 yılı Mart ayından itibaren hepimizin hayatında yer edinen ve en
önemli sorunlarımızdan birisi olarak gördüğümüz pandemi ve sağlık kaynaklı
endişeler ise artık gündemimizde yer almıyor. Pandemi bitmese de ve toplum
olarak önümüzdeki bir yıl içinde etkilerini hala yaşayacağımızı bilsek de
ekonominin getirdiği ağırlık hayatımızda başka bir konunun yer almasına müsaade
etmiyor, tüm yaşantımız ekonomi odaklı olarak şekilleniyor.
Ruh
Halimiz Çok Karamsar
Türkiye’nin sorunları konusunda hemfikir görünen iş dünyası ve
tüketicilerin benzer bir görüşe sahip olduğu bir diğer konu da 2022 yılına
yönelik beklentilerdir.
C Düzeyi yöneticiler arasında 2022 yılına iyimser gözle bakanların oranı yüzde 14 olarak tespit edilmiştir ve bu oran 2021 yılında girerken benzer bir kitle ile gerçekleştirdiğimiz araştırmaya kıyasla tam 13 puan düşüktür. Buna karşın yeni yıla yönelik olarak karamsar bir bakış açısına sahip olanların oranı yüzde 60’dır ve bu değer 2021 yılına kıyasla 20 puan yükselmiştir. Bu rakamların da açıkça gösterdiği gibi, iş dünyası önümüzdeki on iki aya oldukça karamsar bir şekilde yaklaşmaktadır.
Tüketici cephesinde de benzer bir görüntü egemendir. Metropol illeri tüketicilerinin yüzde 18’i önümüzdeki on iki aya yönelik olarak iyimser bir bakış açısına sahiptir. Hemen belirtmekte fayda var, bu iyimserlik 2018 yılından bu yana ölçtüğümüz en düşük değerlerden birisidir, ancak geçen senenin aynı dönem değeri ile benzerdir.
Biz araştırmacılar kamuoyundaki ruh halini iyimserlik göstergeleri
üzerinden okumayı tercih ederiz, ancak bu sefer alışılmışı bir yana bırakıp,
konuya kötümser tüketicilerin penceresinden bakmak daha doğru bir tespit
yapmamıza olanak sağlayacaktır. Aralık ayında tüketicilerin yüzde 58’i
önümüzdeki on iki aya yönelik olarak kötümser beklentilere sahiptir ve bu değer
bugüne dek ölçülmüş en yüksek karamsarlık oranıdır. Türkiye’de ilk koronavirüs
vakalarının görülmeye başladığı dönemde bile karamsarlık oranı yüzde 40’lara
yaklaşmıştı. Bu, o güne değin ölçülen en yüksek orandı.
Yakın zamanda yayınlanan bir Gallup araştırmasına göre, Türkiye, dünyanın en karamsar ülkesi konumunda bulunuyor (3). Her ne kadar karamsarlık tüm dünyada yaygınlaşan bir ruh hali olsa da Türkiye bu konuda diğer ülkelerden oldukça ayrışıyor.
Tüketiciler arasındaki bu karamsarlık ülke ekonomisi ile ilgili beklentiler
dikkate alındığında yüzde 63’lere kadar yükseliyor ve daha karanlık bir
geleceğe işaret ediyor.
Temel
Endişelerimiz: Enflasyon ve İşsizlik
Gerek iş dünyasının gerekse tüketicilerin gündemine baktığımızda
enflasyon ve işsizlik konularının en önemli ülke meseleleri arasında yer
aldığını ve bu iki konunun önemli endişe kaynaklarımız arasında bulunduğunu
görüyoruz.
İş dünyasının bu sene enflasyon konusunda geçen seneden çok farklı bir görüşe sahip olmadığı son derece net; iş dünyasının yüzde 87’si önümüzdeki on iki ay içinde enflasyonun yükseleceğine inanıyor ve yıl ortalamasındaki enflasyon beklentisi de yüzde 27.
Tüketici dünyasında enflasyona yönelik beklentiler hızlı bir seyir
izliyor; önümüzdeki on iki ay içinde enflasyonun artacağına inanan tüketicilerin
oranı yüzde 68; bu değer de 2018 yılından bu yana ölçülen en yüksek beklenti ve
enflasyonda artış bekleyenler son dört ay içinde 15 puan yükselmiş bulunuyor.
Ülke ekonomisi ve enflasyon ile ilgili bu karamsar senaryolara karşın
işsizlik söz konusu olduğunda, mevcut durumun devam edeceğine, ancak işsizlik
oranının yükselmeyeceğine dair bir beklentinin iş dünyasına egemen olduğunu
gözlemliyoruz. Benzer bir beklenti tüketiciler arasında da yaygın. Yaşanan
ekonomik çalkantıların henüz işten çıkarma ya da çalışanları ücretsiz izne
gönderme gibi uygulamalara yol açmaması, işsizlikle ilgili beklenti ve
endişelerin toplumda belli bir seviyede durağanlaşmasına neden oluyor. Yanlış
bir anlama olmaması adına hemen belirtmek gerekiyor ki, işsizlik endişesi toplumda
zaten son derece yaygın.
Karamsarlığın Kırıldığı Anlar
İş dünyası her ne kadar ülkenin geneline baktığında karamsar bir
beklentiye sahip olsa da, konu kendi iş alanları ve firmaları söz konusu
olduğunda bu karamsarlığın dağılmaya başladığını ve iş dünyasının daha yüksek
bir özgüvenle meselelere yaklaştığını gözlemliyoruz.
İş dünyasının yüzde 60’ı geleceğe karamsar ve yüzde 14’ü de iyimser gözlerle bakarken, bu karamsarlığın faaliyet gösterilen sektör ve kendi firmaları dikkate alındığında yüzde 10’a kadar düştüğünü gözlemliyoruz. Bu dönüşüme paralel olarak da, iş dünyasının yüzde 33’ü kendi sektörü ve yüzde 43’ü de kendi firması adına iyimser bir bakış açısına sahip bulunuyor.
“Ülkede durum kötü ama biz bu sorunların üstesinden gelebiliriz” özgüveni ile iş dünyasının üçte biri 2022 yılında yatırımlarını arttırmayı ve yüzde 35’i de pazarlama bütçesini büyütmeyi planlıyor. Çalışan sayısını arttırmayı düşünenlerin oranı da benzer bir düzeyde bulunuyor. Tüm bu değerler 2021 yılından daha yüksek büyüme oranlarına işaret ediyor.
İş dünyasının bu tutumu aslında bize 2022 yılı için çok önemli bir mesaj
veriyor: iş dünyası zorlu bir yıla hazır; iş dünyası kontrolsüz bir karamsarlığa
kapılmış değil, temkinli bir karamsarlık içinde. Bu nedenle de mevcut negatif
atmosferden etkilenip hemen bu bakış açısı ile olumsuz kararlar almak yerine
temkinli bir yaklaşım ile öncelikle mevcut olanı korumayı ve mümkün olan her
durumda da büyümeyi hedefliyor. İş dünyası geçmiş krizlerden çok önemli dersler
çıkartmış bulunuyor.
İş dünyasındaki bu iklime karşın tüketicilerin karamsarlık düzeyi daha
derin ve yoğun. Tüketicilerin ülke ekonomisine duydukları güven de taban yapmış
durumda, bu güvensizlik karamsarlık duygusunun artmasının en önemli
nedenlerinden birisi olarak görünüyor.
Ülke ekonomisine duyulan güvensizliğin uzantısında metropollü
tüketicilerin 20 Aralık öncesinde yaptıkları değerlendirmelerde Hükümet’in
ekonomi politikasına duydukları güvenin de son derece sınırlı bir düzeyde
olduğu gözlemleniyor. Bu güvensizlik silsilesi tüketicileri çaresizlik ve
sıkışmışlık içine hapsediyor. Tüm bunlara karşın, metropollü tüketicilerin
gözünde ülke sorunlarını çözebilecek siyasi lider olarak eski gücüne sahip
olmasa da hala Recep Tayyip Erdoğan ismi öne çıkıyor.
(1) Araştırma, Sia Insight tarafından Marketing Türkiye
için Türkiye’nin en önemli şirketlerinde görev yapan C-Düzeyi 129 yönetici ile
CAWI (bilgisayar destekli web anketi) bilgi toplama yöntemi ile 9 – 23 Kasım
2021’de gerçekleştirilmiştir.
(2) Sia Insight Ekonomik
Gündem Araştırması (Aralık 2021), İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde
yaşayan, 18 – 65 yaş grubu mensubu 415 tüketici ile CATI (bilgisayar destekli
telefon anketi) bilgi toplama yönetimi kullanarak 10 – 18 Aralık 2021 tarihleri
arasında gerçekleştirilmiştir.
(3) https://www.marketingturkiye.com.tr/haberler/turkiye-gallup-arastirmasi/
13 Ocak 2022'de yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder