VEGANİZM
Bu yıl 3-4 Temmuz tarihleri arasında Vegan Derneği Türkiye’nin düzenlediği Uluslararası İstanbul VegFest organizasyonu gerçekleştirilecek. “Yaşama Şans Ver” sloganı ile düzenlenecek bu festival vesilesi ile bu yazımda ülkemizde de görünürlüğü ve etkinliği artmaya başlayan vegan tüketicilere ve veganizme odaklanmak istiyorum.
Vegan sözcüğü ilk kez
1944 yılında Donald Watson tarafından kullanılmış bir sözcük ve İngilizce vegetarian (vejetaryen)
kelimesinin ilk üç ve son iki harflerinin karıştırılmasından oluşturulmuş. Her
sözcükte ve kavramda olduğu gibi, vegan ve veganizm kavramları da bu kısa tarih
içinde değişim ve dönüşüm geçirmiş.
Vegan Derneği Türkiye’nin
de belirttiği gibi, 1979 yılından sonra şu tanım tüm dünyada yaygın bir kabul
görmüş: “Veganlık hayvanların gıda,
giyim ya da başka amaçlarla maruz kaldıkları sömürü ve zulmün her türlüsünden
-uygulanabilir olan en mümkün mertebede- kaçınan ve buna ek olarak insanların,
hayvanların ve çevrenin yararına, hayvan kullanımı içermeyen alternatiflerin
geliştirilmesini ve kullanımını destekleyen felsefe ve yaşam biçimidir.
Beslenme söz konusu olduğunda, hayvanlardan tamamen veya kısmi olarak elde
edilen ürünlerin reddedilmesini ifade eder.”
Kesin bir rakam vermek zor olsa da bugün tüm dünyada toplam nüfusun yüzde 1’i ile yüzde 0.1’i arasındaki bir kitlenin vegan beslenme biçimini benimsediğini biliyoruz. Bu da 80 milyon kişiye yakın bir gruba denk düşüyor. Tüm dünyadaki toplum vegan sayısını kesin olarak söylemenin iki nedenden dolayı zorluğu bulunuyor. Bunlardan birincisi, birçok toplumda vegan yaşam tarzını tercih eden kitlenin sayısal anlamdaki azlığı yapılan araştırmalarda bu kitleyi doğru olarak tespit etmenin önündeki en önemli engellerden birisi. İkinci önemli sorun, birçok araştırma her ne kadar farklı anlamlarla yüklü olsa da vejetaryenlik ile veganlığı aynı potada eritiyor ve ortak olarak ele alıyor. Bunun en önemli nedeni de tüketici zihnindeki karışıklıklar.
Gelişmiş toplumlarda tek
başına veganlığın toplam nüfus içindeki payının yüzde 2 ile yüzde 5 arasında
değiştiğini biliyoruz. Birkaç ülkeden örnek vermek gerekirse, ABD’nde 2016
yılında 11.000 tüketicinin katılımıyla gerçekleştirilen bir araştırmada 17 yaş
ve üzeri nüfus içinde vejetaryenlerin oranı yüzde 2 ve veganların oranı da yüzde
0.5 oranında tespit edilmişti. Daha yakında dönemde, 2020 yılında,
gerçekleştirilen bir araştırmada ise veganların oranı yüzde 6 olarak ölçüldü. Ancak,
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki vegan nüfusu yüzde 3 ile sınırlandıran
araştırmalar da bulunuyor. Benzer bir sıçramanın gözlemlendiği bir diğer ülke
Birleşik Krallık. 2016 yılında bu ülkede veganların toplam nüfus içindeki payı
yüzde 0.46 iken, 2019 yılında bu oran yüzde 1.16 olarak ölçüldü. Dünyadaki en
büyük vegan toplumlardan birisini barındıran İsrail’de toplam nüfusun yüzde
5’ini, İsveç nüfusunun yüzde 4’ünü, Kanada ve Avustralya nüfusunun da yüzde
3’ünü bugün veganlar oluşturuyor (1).
Her ne kadar veganların
toplam nüfus içindeki payı sınırlı gibi görünse de, özellikle Batı
toplumlarında kesin olarak görülen bir gerçeklik var ki, vegan yaşam tarzını
benimseyenlerin oranı gün gittikçe artıyor.
Kendini vegan olarak
tanımlayanlar da genellikle kadın (birçok toplumda toplam veganların en az üçte
ikisi), 35 yaş altı yetişkin, ortalama gelir düzeyine sahip, kendisini daha çok
sol kanatta ya da liberal olarak tanımlayan tüketiciler oluyor.
Batı toplumlarında
tüketicilerin vegan, daha doğrusu vegan ve vejetaryen, beslenme ve hayat
tarzına geçmelerinin ardında sırasıyla dört motivasyon yer alıyor: sağlık, hayvansal
gıdaların lezzetini sevmemek, hayvan hakları ve çevre ile ilgili
endişeler.
Bugün Batılı toplumlarda
vegan ve vejetaryen nüfusunun artmasına paralel olarak gözlemlenen bir diğer gelişme
de bu kimlikleri ya da hayat tarzlarını benimsemeden daha az et tüketme
davranışının yaygınlaşması. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde et tüketen
kitle 2019’da yüzde 85 iken, içinde bulunduğumuz yıl yüzde 71’e kadar düşmüş.
Tüketicilerin cephesinde bu değişimler olurken, kuşkusuz ki birçok iş kolu gerek sundukları hizmetler gerekse ürünler ile bu değişimlere ayak uyduruyor. Avrupa’da bitki bazlı gıda ve içeceklerin (bitki bazlı et, bitki bazlı süt ve süt ürünleri, vb.) toplam satışı 2.4 milyar Euro’dan (2018) 3.6 milyar Euro’ya (2020) yükselmiş bulunuyor. Buna paralel olarak da tüm dünyada bitki bazlı et, süt ve süt ürünleri ile ilgili yatırımlar 2019 yılında 667 milyon dolar iken tam bir yıl içinde 2.1 milyar dolara yükseldi. Yatırımlar, satış rakamları son derece dikkat çeken büyüme rakamlarına işaret ediyor.
Tüm dünyada beslenme
trendleri değişirken ve alternatif beslenme biçimleri önemli bir büyüme oranı
sergilerken Türkiye’de neler oluyor?
Sia Insight’ın 2020 yılı
Kasım ayında üç büyük uluslararası şirket sponsorluğunda 15 – 55 yaş grubu
kentli 806 tüketici ve 205 vegan nezdinde gerçekleştirdiği Türkiye’de Beslenme
Alışkanlıkları ve Veganizm Araştırması bulgularına göre Türkiye’de bulunan
vejetaryen ve veganların toplam oranı yüzde 5’in altında bulunuyor ve
veganların sayısı da 80.000 civarında.
Tüm dünyadaki
gelişmelere paralel olarak ülkemizdeki vejetaryenlerin ve veganların sayısının
önümüzdeki yıllarda hızlı bir artış göstermesi şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü
hepçil beslenen kitle arasında önümüzdeki yıllar içinde vejetaryen ve vegan
beslenme ve yaşam tarzına geçmeyi düşünenlerin sayısı hiç de azımsanmayacak
oranlardadır.
Ancak ülkemizde vegan
hayat tarzını benimseyenlerin en önemli motivasyon kaynağı diğer toplumlardan
farklı olarak sağlık değil, hayvanları korumak/ hayvan hakları/ hayvanlara
yönelik vicdani sebepler olarak karşımıza çıkıyor. Sağlık ikinci önemli
motivasyon kaynağı ve bunu hayvansal gıdaların lezzetini sevmeme izliyor. Çevre
sorunları veganlığa geçişin dördüncü ana motivasyonu.
Tüm bu motivasyonların dışında ülkemizde veganlığın yaygınlaşmasının en önemli nedenlerinden birisi aslında veganlığın kişiye bir kimlik sağlaması ve bunun ardından gelen aidiyet duygusu. Özellikle gençler arasında veganlığın yaygınlaşmasının en önemli nedeninin bu kimlik boyutu olarak görülüyor. Bu durum vegan ürünlere yatırım yapacak markaların önüne önemli bir sorunu da koyuyor, çünkü veganlar arasında özellikle gençler paketlenmiş ürünlere, markalara en mesafeli yaklaşan tüketici grubunu oluşturuyor.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bitki bazlı ürünler tüketicilerin ilgisini çekiyor. Örneğin, Türkiye’deki veganların yaklaşık yarısı bitki bazlı et ürünleri hakkında bilgi sahibi ve ürünü duyanların dörtte üçü de bu ürünü tüketmeye sıcak bakıyor, ancak önlerindeki en büyük engel bu ürünlerin olası yüksek fiyatı.
Vegan tüketicilerin
vegan ürünleri pazara sunan firmalara yönelik ve sadece yeni vegan ürünlerin
piyasaya sunulmasıyla tanımlanamayacak önemli beklentileri bulunuyor. Vegan
tüketicilerin sayısı gün geçtikçe artarken ve alternatif ürünlere yönelik
yatırımlar hız kazanmaya başlamışken, şirketlerin ve markaların yolun başında
bu önemli beklentileri işitmesinin son derece gerekli olduğunu düşünüyorum.
(1) Ülkelerdeki vegan sayıları ile ilgili istatistikler The Vegan Society, Sentinent Media internet sitelerinden alınmıştır.
01 Temmuz 2021'de yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder