MEDYA
Türkiye’de sosyal
kurumlara duyulan güven düzeyi ile ilgili yanlış bir algı var. Toplumun belli bir
kesiminde geçmişe kıyasla günümüzde sosyal kurumlara daha az güvenildiğine dair
bir inanç var. Ancak, gerçek bunun tam tersi.
Dünya Değerler
Araştırması (World Values Survey) bulgularına göre, Türkiye’de bir sosyal kurum
olarak parlamentoya, medyaya, silahlı kuvvetlere ve emniyete duyulan güven
seviyesinde 2001 ve 2018 yılları arasında önemli bir değişim gözlenmiyor. Bu
toplumsal kurumlara duyulan güven ya benzer bir düzeyde seyrediyor ya da bazı
kurumlara daha da çok güveniliyor.
Örneğin, 2001 yılında
toplumun yüzde 42’si parlamentoya güven duyarken, 2018 yılında bu oran yüzde
59; 2001 yılında toplumun yüzde 69’u emniyete güvenirken, bu oran 2018’de yüzde
84.
Sia Insight tarafından
üç büyük ilde yetişkin nüfus ile geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleştirilen bir
araştırmaya göre toplumun yüzde 64’ü parlamentoya güvenirken, emniyete duyulan
güven yine yüzde 84 düzeyinde.
Parlamento ve emniyet
gibi güven seviyesi yükselen kurumlara örnek teşkil eden bir diğer toplumsal
kurum da medya. 2001 yılında toplumun yüzde 35’i yazılı basına ve yüzde 37’si
televizyona güvenirken, bu oranlar 2018 yılında sırasıyla yüzde 43 ve yüzde
49’a yükselmiş bulunuyor. Haziran 2021 araştırma bulgularına göre genel olarak
medyaya duyulan güven üç büyük ilde yüzde 41 olarak ölçülmüş bulunuyor.
Her ne kadar medya, toplum
nezdinde parlamento ve emniyet gibi daha çok güven kazanmış olsa da bu sosyal
kurumu diğerlerinden ayrıştıran en önemli özelliklerden birisi toplumda
yarattığı güven düzeyinin düşüklüğü. Medya, Türkiye toplumunda çok itibarlı bir
kurum değil.
Medyanın diğer sosyal kurumlara kıyasla neden daha az itibarlı olduğu bambaşka bir yazının konusu. Ancak medya ile ilgili bir başka gerçeği paylaşmakta fayda bulunuyor; değişen medya tüketimi.
Son yıllarda ve
özellikle pandemi döneminde toplumun en önemli haber kaynakları sosyal medya
platformları ve başta WhatsApp olmak üzere mesajlaşma uygulamaları oldu. Bu
haber kaynaklarını da çevrimiçi medya ve haber uygulamaları izledi. Görsel
medya ve özellikle yazılı basın en az takip edilen birincil haber kaynakları
oldu.
Ülkede medya en az
güvenilen kurumlardan biri konumundayken, geleneksel medya daha az izlenen bir
mecraya dönüşmüşken ve toplum hızla çevrimiçi medya ve haber kaynaklarına
yönelmişken, alternatif medyanın ülkemizdeki en önemli ve öncü temsilcilerinden
Medyascope bir linç kampanyasının ana hedefi oldu. Medyascope’un mülteci/
göçmen olgusu karşısında izlediği yayın politikası kibarca ulusalcı diyebileceğim
bir başka medya aktörü tarafından linç kampanyasına malzeme edilmeye çalışıldı
ve hatta edildi. Lincin kılıfı da Medyascope’un Amerikalı bir vakıftan fon
alması idi; üstelik hem fon sağlayan hem de fon alan kurum bu ilişkiyi her
zaman şeffaf bir şekilde paylaşmışlardı.
Yıllar sonra gündeme
getirilen bu ilişkiden yola çıkılarak ateşe atılan sadece Medyascope ve onun
yayın politikası değil, aslında özgür ve bağımsız medya fikrinin ta kendisi ve
onun hemen yanı başında aynı vakıftan finansal destek alan Hrant Dink Vakfı,
İKSV, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Mezopotamya Vakfı gibi önemli sivil toplum
kuruluşları oldu. Her ne kadar şimdilik bu sivil toplum kuruluşları regülasyon
radarının dışında olsa da yakın gelecekte tartışacağımız konulardan birisi
Türkiye’deki tüm sivil toplum kuruluşlarının yurt dışındaki vakıflar ile
kurduğu ilişki olacak. Türkiye’de bağımsız medyayı ve sivil toplum
kuruluşlarını zor günler bekliyor.
Yorumlar
Yorum Gönder