13 NİSAN 2020 - KORONA GÜNLERİNDE İŞ DÜNYASI: KABULLEN VE MÜCADELE ET
Sia Insight araştırma
şirketi, Marketing Türkiye ile birlikte son iki yıldır ülkenin önemli şirketlerinde
görev alan C Seviye yöneticilerin katılımı ile Türkiye iş dünyasının nabzını
tutuyor, yeni bir yıla girerken iş dünyasının ruh halini gözlemliyor ve yeni
yıldan beklentilerini açığa çıkartıyor. İş dünyasının içinde bulunduğu ruh
halini tüketicilerin halihazırdaki ruh hali ile kıyasladığınızda da ülkeyi
anlamak adına önemli içgörüler elde ediyorsunuz.
Türkiye’de iş dünyası,
2020’ye 2019 yılına girişimize kıyasla daha iyimser, ancak temkinli bir ruh ile
girmişti. İş dünyası 2020 yılında bazı iyileşmelerin olacağına inanıyor ve
gerçek iyileşme ile büyümenin 2021 yılında gerçekleşeceğine dair güçlü bir
inanca sahip bulunuyordu. İş dünyası 2020 yılını ‘stabilite ve mevcudu koruma
yılı’ olarak tanımlanmıştı; temkinli iyimserlik ruh hali egemen ruh
haliydi.
Buna karşın tüketiciler
2020 yılına yeni bir yıla da girmenin getirdiği pozitif bir hava ile önceki
aylara nazaran daha iyimser bir ruh hali içinde girmişti; içselleştirilmiş
yüksek enflasyonun düşebileceği beklentisi güçlenmişti, 2019 Eylül aylarında
taban yapan ülke ekonomisine duyulan güven en yüksek noktalardan birisine
ulaşmıştı. İşsizlik hala en önemli endişe kalemlerinden birisini teşkil
ediyordu. Toplum olarak geleceğe dair bir çıt daha iyimserdik.
Bugün aradan dört ay
gibi bir süre geçti ve hem iş dünyası hem de tüketiciler 2020 yılına dair son
derece karamsar bir ruh haline sahip.
Dünya, bugün tüm
ezberlerimizi bozan, neredeyse hiçbir kurum ve kişinin tarihsel belleğinde eşi benzeri
olmayan bir saldırı ile karşı karşıya. Çin’den başlayarak önce Asya’yı ve Orta
Doğu’yu, sonra da Avrupa ve Amerika kıtalarını yerle bir eden bir virüs bugün
global olarak kişisel ve sosyal yaşamlarımızı alt üst ederken, dünya
siyasetinde ve ekonomisinde tarihi izler bırakıyor.
Virüsün ülkemizde resmi olarak ilk kez 11 Mart’ta görünmesinin
ardından hem iş dünyası hem de tüketiciler yıllar sonra ilk kez ekonomiyi ve
ekonomik krizi, pahalılığı, geçim sıkıntısını ve işsizliği unuttu. Korona
dilimize yerleşti. Günlük hayatımızın bir numaralı konusu oldu. Metropol
illerinde yaşayanlarımızın yüzde 80’ini Mart ayında ‘korona’, ‘virüs’ ve
‘sağlık’ dışında başka bir şeyden söz etmez oldu. 2018’den bu yana yaşadığımız
krizin ilk dönemlerinde bile yüzde 65-70’ler düzeyinde ekonomi konuşuyorduk,
virüs bu skoru ezdi geçti ve dilimize yerleşti. Bugün iş dünyasının da bir
numaralı konusu koronavirüs.
Virüs salgınını şok
içinde karşılayan iş dünyasının içinde bulunduğu ruh halini hızla mevcudu
kabullenme ve mücadele etme olarak tanımlayabiliriz. İş dünyası bu
ruh hali ile virüs olgusunu şok ve panik içinde ya da bu gerçekliğe kayıtsız
olarak yaşayan toplumun bir adım önünde bulunuyor.
Bugün iş dünyasının
hemen tamamı için 2020 yılı bir önceki yıla kıyasla kötü bir yıl olacak.
Yöneticilerin yarısı hem kendi şirketlerinde hem de faaliyet gösterdikleri
şirketlerde küçülme bekliyorlar; yarıya yakınının beklentisi de mevcut durumun
korunması yönünde. Ancak, burada dikkati çeken husus, faaliyet gösterdikleri
sektör için küçülme beklentisi içinde olan iş insanlarının telaffuz ettikleri
ortalama oranın ciddi şekilde yüksek olması; bu oran ortalama yüzde 32.
Türkiye’deki şirketler
bugün koranavirüs karşısında son derece hazırlıklı görünüyor; hemen tüm
şirketler bu virüs karşısında şok durumunu hızla atlatıp alabilecekleri
önlemleri hızla hayata geçirmiş bulunuyorlar.
Alınan ilk önlemler
(üretim şirketleri ve mavi yakalıları dışında bırakacak şekilde) evden çalışma
sistemine geçme, toplantıları online platformlara taşıma, yurt dışı ve yurt içi
seyahatleri yasaklama ve belirli hijyen koşullarını sağlama yönünde gerçekleşmiş
bulunuyor. Bunlar kuşkusuz ki, salgın karşında alınan ilk ve koruyucu önlemler.
Ancak, daha salgının ilk
günlerinde iş yerlerinin yüzde 50’ye yakını çalışanları ile ilgili kararlar
aldılar: ücretli ya da ücretsiz izin, ücret artışlarının dondurulması ya da
geri alınması ve işten çıkarma. İşe alımların dondurulması zaten ilk alınan
kararların başında geliyordu. Her ne kadar şu an için en azından 3 ay süre ile
işten çıkartmalar yasaklanmış olsa ve çalışanlar ücretsiz izne yönlendirilse de
bu önlemlerin Nisan ve özellikle Mayıs aylarında yaygınlaşacağını biliyoruz. Çünkü
bu aylar Türkiye’de birçok işletme ve şirket için varkalım savaşının yaşanacağı
aylar olacak. Bu durum özellikle turizm, eğlence, otomotiv ve inşaat sektörleri
ile onların yan kolları için geçerli.
İş dünyası hızlı bir
şekilde gelen şoktan çıkıp durumu kabullenirken salgının görülmeye başladığı
ilk günlerde toplum son derece farkı bir ruh halindeydi. Ekonomi ve siyaset
kökenli endişeler yerine bir anda derin bir şoka bıraktı. Toplumca far görmüş
tavşan misali durduk kaldık. Ekonomiyle ve siyasetle ilgili her türlü
düşüncemiz, inancımız, tutumumuz, algılarımız her ne varsa, her şey dondu
kaldı. Zamanı durdurduk. Şu an düşman tek ve evrensel. Olayları ve zamanı
dondurarak kendimize ‘koruma kalkanı’ yarattık; ‘her şey aynı’ diyerek
zihnimize rahatlama alanı açtık.
Toplumca yaşadığımız
şoka farklı farklı tepkiler verdik; kimilerimiz ‘varkalım’ modu’na hızla geçti,
kimilerimiz ise hala ‘inkar’ düzeyinde. Krizin ilk günlerinde hepimiz kendimizi
rahatlatmak adına virüs karşısında önlem aldığımızı söyledik (yüzde 80), ancak o
günlerde metropol illerinde yaşayanların sadece yüzde 40’ı davranış değişikliği
aşamasına geçmişti. Yüzde 60’lar mertebesindeki yüksek bir kesim henüz hayat
tarzında en ufak bir değişiklik yapmamış durumdaydı. Kuşku yok ki, bugün bu
oranlar farklı mertebelere evrildi.
Koronavirüs salgının ilk
günlerinde toplumda önemli bir değişikliği de tetikledi. Türkiye’de özellikle
son yedi yılda yoğun bir şekilde
gördüğümüz ve deneyimlediğimiz toplumsal kutuplaşma ilk kez kırılmaya, daha
ihtiyatlı bir tabirle, çatırdamaya başladı. Bundan yaklaşık 20 gün önce metropol
nüfusunun yaklaşık yüzde 85’i devletin / hükümetin virüs karşısındaki
politikalarına destek veriyor ve virüsün yayılmasını önlemek için gereken
önlemlerin alınacağına inanıyordu. Toplum, o günün koşullarında meseleye
partiler üstü bir tepki verdi. Yıllar sonra ilk kez siyasi kimliklerimizden
arınarak hep birlikte bir sosyal harekete katıldık ve saat 21:00’de sağlık
çalışanlarına destek vermek için evimizin balkonlarına, bahçelerine çıkarak
onları alkışladık. Türkiye’nin doğusu da batısı da kuzeyi de güneyi de bu dayanışma
hareketinin bir parçası oldu.
Devlet Baba figürünün
yıllar sonra yeniden aramıza dönme ihtimali belirdi. İnsanların da toplumların
da en temel motivasyonlarından birisi güven arayışı, özellikle böylesi
günlerde. Ekonomik kriz döneminde güven arayışı için sırtını büyük şirketlere
ve holdinglere dayamayı tercih eden tüketiciler için belki de devlet korona günlerinde sığınılacak güvenli liman
olarak karşımıza çıkacak. Bunu zaman gösterecek.
Toplumun hükümetle,
devletle kurduğu ilişkinin doğasını anlamamız için salgının ve alınan
tedbirlerin üzerinden biraz daha geçmesi gerekiyor. Bu ilişkide geride kalan
tortu asıl belirleyici olan olacak.
Öte yandan, yeniden iş
dünyasına dönecek olursak, iş dünyası koronavirüs karşısında Hükümet’in aldığı
önlemleri genel olarak başarılı bulmuyor. Salgının önlenmesi konusunda Hükümet
tarafından alınan önlemleri başarılı olarak değerlendirenlerin oranı yüzde 21
iken, alınan ekonomik önlemleri başarılı bulanların oranı yüzde 5’lere kadar
düşüyor. Ekonomik önlemler konusunda Hükümet’e yönelik beklentiler son derece
yüksek.
İş dünyası Hükümet
tarafından alınan önlemler konusunda seçici davranıyor, Hükümet tarafından
sunulan önlemlerin kapsayıcılığı ve niteliği iş dünyasının Hükümet’e yönelik
algı ve değerlendirmelerini etkiliyor. İş dünyası alınan bazı önlemleri
önemseyerek başarılı değerlendirmekte (hijyen ürünlerini üretenlere destek
verilmesi ya da bazı sektörlere tanınan KDV, muhtasar ve SGK ödemelerinin
ötelenmesi gibi) ve bazılarını da gündeme dair bulmamakta ve başarısız bir
önlem olarak nitelendirmektedir (alınan seyahat önlemleri çerçevesinde şu an gündemden
düşen havayolu taşımacılığında KDV indirimi sunmak gibi).
Bu anlamda iş dünyasının
Hükümet’ten beklentisi, odaklı ve net önlemler sunulması
ve bunların ekonomik duraklamayı atlatacak destekler olması ve işsizliği
engelleyici nitelikler taşımasıdır. Bugün iş dünyası yüzünü Batı’ya
döndüğünde daha büyük ve daha kapsayıcı ekonomik paketlerle karşılaşıyor, iş
dünyasına verilen kredilerden değil, karşılıksız desteklerden söz ediliyor. Bugün
işvereni ve çalışanı ile iş dünyası devleti yanında görmek istiyor.
Bu yazı ilk kez 13 Nisan 2020 tarihinde Gazete Pencere'de yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder