07 MAYIS: OYUN ALANI VE AKTÖRLER
Diyanet İşleri Başkanı
Ali Erbaş içinden geçtiğimiz günlerin hassasiyetinden yararlanarak ve
koronavirüsüne referans vererek, Ramazan’ın ilk Cuma namazı hutbesinde sözde
sağlığa zarar veren şeyleri tek tek saydı ve insanlığı pisliğe, sigaraya,
alkole, eşcinselliğe ve evlilik dışı ilişkiye karşı mücadeleye davet etti. Bu
davette bir ölçüde evlilik dışı ilişki ama özellikle eşcinsellik ön plana çıktı
ve Başkan’ın söyledikleri toplumda hızla bir tartışma başlattı.
1990’lı yıllarda kalan
“HIV, ölüm ve toplumsal düzenleme“ üçlüsü 2020 Türkiye’sinde yeniden önümüze
kondu. Aslında bu üçlüde en önemli mevzu toplumsal düzenlemeydi, diğer ikisi
amaca ulaşmak için birer araçtı. Türkiye’de toplumsal meselelerde nerede ve
nasıl durduğumuzun en iyi ayrıştırıcılarından birisi olan eşcinsellik ile
ilgili tartışmada bireyler, sivil toplum örgütleri ve kurumlar hemen saflarını
seçti ve bu tartışmada yerlerini aldılar.
Tartışmadaki en önemli
cümlelerden birisini de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kurdu: “Ülkemizde
İslam adına konuşacak bir kurum varsa bu Diyanet İşleri Başkanlığı’dır”.
Bu tartışmayı ve
tartışma içinde kurulan cümlelerin açık ya da örtülü anlamını deşifre etmeden
önce oyun sahasını ve oyundaki aktörleri net bir şekilde tanımlamak gerekiyor.
Eşcinsellik, Türkiye’de ezici
çoğunluğun üzerinde çekincesiz uzlaşma sağladığı birkaç konudan birisidir ve hoşgörünün
de saygı duyulacak bir konu olmanın da çok uzağına düşer. Türkiye’de 1990
yılından bu yana gerçekleştirilmekte olan Dünya Değerler Araştırması (1) bulgularına
göre, Türkiye’de toplumun yüzde 90’ınından fazlası eşcinselliği onaylamamakta
ve eşcinselliğin yanlış, kabul edilemez bir durum olduğuna inanmaktadır. Buna
karşın, konuyu olgudan kişilere indirgediğimizde toplumun eşcinsellere karşı
daha pozitif bir tutum sahibi oldukları ve bu pozitif tutumun yıllar geçtikçe
yükseldiği görülmektedir. İnsan hayatında sosyolojik ve kültürel olarak mekan
paylaşmak önemli bir durumdur. 1990 yılında toplumun yüzde 92’si eşcinselleri
kendilerine kapı komşusu olarak istemezken, bu oran son araştırma yapılan 2017
yılında yüzde 76’ya kadar düşmüştür. Bu pozitif trende karşın toplumun sadece
yüzde 24’ü eşcinselleri bir mekan paylaşabileceği bir birey olarak görmektedir.
Bu rakamların da açık
olarak gösterdiği gibi, eşcinseller bu toplumda kolaylıkla hedef gösterilebilecek
ve hedef gösterildiğinde de hedef gösterenin hemen etrafında konforlu bir
konumlanma olanağı sağlayan bir gerçekliktir. Eşcinseller toplumun hedef
listesinin baş sıralarında yer alır.
Oyunun ikinci aktörü,
Diyanet İşleri Başkanlığı ve din adamlarıdır. Yine, 2017 Dünya Değerler
Araştırması bulgularına göre Diyanet İşleri Başkanlığı’na duyulan güven yüzde
61 düzeyindedir ve toplumun yüzde 70’i de din adamlarına ve din kurumuna güven
duymaktadır. Ve bu Başkanlık kendi kurumsal tarihini Osmanlı dönemindeki
Şeyhülislamlık ile başlatmakta ve kendisini bu kurumun Cumhuriyet dönemindeki
izdüşümü olarak konumlandırmaktadır.
Bu konumlar ışığında
Diyanet ile eşcinselliğin karşı karşıya geldiği, getirildiği bir arena topluma
mesaj iletmek için son derece elverişli bir zemin sunmaktadır.
Siyasi kariyerinin en
önemli başarılılarından birisi aynı anda çoklu mesaj vermek ve bir taşla birden
fazla kuş vurmak olan Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu fırsatı hem taktiksel hem de
stratejik hedeflerle kullanmaktan imtina etmedi.
Erdoğan taktiksel olarak
seçmenlerinin saflarını sıkılaştırmasına olanak sağladı; din açısından önem
taşıyan bir günde topluma kayda değer bir mesaj verdi; İyi Parti’yi kendi
yakınına çekerek CHP – İyi Parti ittifakında çatlak varmış gibi gösterdi;
eşcinsellik konusunda özgürleştirici bir söylemi olan HDP’yi hedefe oturttu;
baroların ve odaların seçim sisteminde değişiklik yapılması yolundaki ilk
taşları döşedi.
Bu taktiksel hamleden
daha da önemlisi Erdoğan bu tartışma zeminini stratejik hedefleri için de
kullandı. Erdoğan konu hakkında ettiği tek bir cümle ile yeni bir laiklik
anlayışına işaret etti ve bu anlayışta Diyanet İşleri Başkanlığı’na yeni bir
rol biçti.
Laikliğe yeniden ayar
verilmesinde ve laik düzen içinde Diyanet İşleri’ne biçilen rolün yeniden
kurgulanmasında aslında nikahsız yaşayanlar ve eşcinseller bir araç oldular. Özel
olanın kamuya taşınması ve dinsel bir söylem çerçevesinde bu grupların bir nefret
söylemine maruz kalması, baskılanması, regüle edilmesi sistemin edindiği basit fonksiyonel
faydalar olarak kayda geçti.
Ancak sistemin asıl
kazancı Şeyhülislamlık ve Diyanet İşleri Başkanlığı özdeşleştirmesi ile
toplumun kolektif bilinçaltına seslenilmesi, batmış imparatorluk travmasının
iyileştirilmesi için bir adım atılması ve daha da önemlisi imparatorluk
tahayyülünün bir kez daha canlandırılarak Erdoğan’ın kurduğu sistemin ve yeni
gerçeklik anlayışının pekiştirilmesi oldu.
(1) Dünya
Değerler Araştırması 2017 bulguları henüz resmi olarak yayınlamamıştır;
bulguları kullanmama izin veren Prof. Dr. Yılmaz Esmer’e teşekkür ederim.
Bu yazı 07 Mayıs 2020 tarihinde Gazete Pencere'de yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder