EYLÜL 2018: EKONOMİK KRİZ, EKONOMİK KRİZ Mİ ?
Türkiye,
Ağustos ve Eylül aylarını tarihinin en çalkantılı ekonomik dalgalanmalarını
yaşayarak geçiriyor ve devlet kurumları tarafından açıklanan ekonomik veriler
yükselen enflasyon ve işsizlik oranlarına işaret ediyor; tüketici güven endeksi
rakamları ciddi düşüşler sergiliyor.
Merkez Bankası dövizdeki dalgalanmayı
engellemek için faiz oranlarını radikal bir şekilde yukarı çekiyor. Başarılı
geçen iki çeyrekten sonra, büyüme oranlarında negatif büyüme beklentileri
yüksek sesle yerli ve yabancı ekonomi kurumları tarafından telaffuz ediliyor ve
bir çok sektörün çift haneli rakamlarda küçüldüğüne dair haberler arka arkaya
duyuluyor. Bu arada, tüketicilerin günlük hayatında yer etmiş bir çok şirket ya
konkordato ilan ediyor ya da hızla küçülmeye gidiyor. Alınan önlemlere rağmen
döviz kurları hala günlük olarak oldukça sert yükselmeler kaydetmeye devam
ediyor.
Tüm bu
gelişmeler karşısında Hükümet peş peşe aldığı ekonomik önlemleri gündeme
getiriyor. Hatta hızla değişen piyasa tepkileri karşısında bu ekonomik önlemler
sil baştan yapılarak yeniden kurgulanıyor. Hükümet, Yeni Ekonomi Planı altında
ekonomik beklentileri ve göstergeleri önemli ölçüde revize ediyor.
Ekonomik
hayatın hızla dönüşüm yaşadığı bu günlerde, tüm bu dalgalanmaların tüketicileri
nasıl etkilediğini anlamak için Sia Insight Türkiye’nin üç büyük ilinde yaşayan
tüketicilerin gündemini ve ekonomik gelişmeler karşısındaki değerlendirmelerini
ele alan bir araştırma gerçekleştirdi (1).
Araştırmaı 14 – 17 Eylül 2018 tarihleri arasında
gerçekleştirilmiştir.
Ağustos
ayında gerçekleştirilen araştırmada döviz kurlarında yaşanan dalgalanmalara
karşın, iyimser bir tüketici kitlesi ile karşı karşıya gelmiştik. Tüketicilerin
yaklaşık yarısı önümüzdeki bir yıl içinde hanehalkı gelirinin bugünden daha iyi
olacağına inanırken, yarısından çoğu da ülke ekonomisinin gelecek on iki ayda
bugünden daha iyi olacağını düşünüyordu ve Türkiye ekonomisine güven duyuyordu.
Ekonomi
kaynaklı sorunlar yavaş yavaş tüketici gündemine girerken, terör, tüketicilerin
en önemli endişe kaynağı olarak karşımıza çıkıyordu. Ekonomik sorunların
tüketici gündemine girmesinin en önemli nedeni döviz kurlarında yaşanan
dalgalanmalardı. Dövizdeki dalgalanmalar metropol tüketicileri tarafından
Türkiye’ye karşı düzenlenmiş uluslararası bir komplo olarak değerlendiriliyor
ve Hükümet’in bu sorunu bertaraf edeceğine güçlü bir şekilde inanılıyordu.
Hatta tüketicilerdeki güven düzeyi Hükümet’in seçimlerde aldığı oy oranının çok
üzerinde bulunuyordu.
Buradaki
en önemli nokta ülkenin karşı karşıya bulunduğu durumu tüketicilerin net bir
şekilde kriz olarak değerlendirmemesiydi. Toplum bir çok konuda olduğu gibi, bu
konuda da ikiye bölünmüştü ve tüketicilerin yarısına yakını yaşananları kriz
olarak nitelendirmezken, yarısından biraz fazlası yaşananların hızla bir
ekonomik krize dönüşeceğine inanıyordu.
Tüketiciler
her ne kadar ekonomideki sarsıntıyı komplo kökenli döviz kurlarındaki
dalgalanma ile tanımlasa ve anlam dünyasını bu şekilde formatlasa da kolektif
bilinçaltında geçmiş krizlerdeki tutum ve davranışlarının izini sürmeye
başlamıştı. Derinleşebilecek bir kriz
durumunda tüketicilerin ilk erteleyecekleri, iptal edecekleri en önemli üç harcama
kalemi “dışarıda yeme içme”, “teknolojik cihaz” ve “giyim” olarak karşımıza
çıkmıştı. Kullanıcıları arasında alkol bu kısıtlamalardan en çok nasibini
alacak tüketim kalemi olarak görünüyordu. Geçmiş krizlere benzer şekilde evde
daha çok zaman geçirmek, dışarıdan satın almak yerine evde üretmek ve hesaplı
markalara yönelmek ilk gündeme gelecek davranışlar olarak tanımlanmıştı.
Aradan tam
bir ay geçtikten sonra tüketicilerin dünyasında radikal bir değişim
gözlemledik.
İlk
gözlemlediğimiz değişim tüketicilerin ruh halinde. Hanehalkı
gelirinde önümüzdeki on iki ayda iyileşme beklentisi içinde olan tüketicilerde
12 ve Türkiye ekonomisine iyimser bakanlarda da 19 puanlık bir sert düşüş oldu.
Tüketiciler bugün düne kıyasla çok daha karamsar bir ruh haline sahip
bulunuyor.
Günlük sohbetlerimizin ana konusu yıllar sonra enflasyon ve artan
fiyatlar olmaya başladı. Döviz kurlarındaki dalgalanmalar yine sohbetlerimizin
ana konularından birisi olarak duruyor. Önümüzdeki on iki ay içinde enflasyonun
artış göstereceğini düşünen tüketiciler % 44’ten, % 52’ye yükseldi ve
toplumdaki iyimser tüketiciler ile kötümser tüketicilerin arasındaki denge alt
üst oldu. Ekonomik kriz, işsizlik ve borçları ödeyememe endişesi bir önceki aya
kıyasla ciddi bir şekilde arttı. Buna paralel olarak da Türkiye ekonomisine duyulan
güven Ağustos ayında % 57 iken, Eylül ayında % 43’e düştü. Tüketicilerin
ekonomik beklentileri bir ay gibi kısa bir süre içinde radikal bir değişim
gösterdi.
Tüketicilerde
gözlemlediğimiz ikinci önemli değişim, ekonomideki
dalgalanmanın nedenlerine ilişkin algılarında karşımıza çıkıyor. Döviz
kurlarındaki dalgalanmayı uluslararası bir komplonun sonucu olarak gören
tüketicilerin oranı bir ay içinde % 70’lerden % 50’ye düştü; bu dalgalanmayı
Hükümet politikalarının bir sonucu olarak görenlerin oranı da % 30’lardan % 50’ye yükseldi.
Üçüncü
önemli değişim de yaşanan bu dalgalanmanın adı üzerine. Ağustos
ayında içinde bulunduğumuz duruma “kriz” adını vermekte tereddütlü davranan bir
tüketici kitlesi varken, bugün tüketicilerin büyük bir kesimi ülkede bir ekonomik
kriz olduğuna inanıyor. Üstelik, tüketicilerin % 40’ı yaşanan bu krizin
geçmiş krizlere göre daha şiddetli geçeceğine inanıyor. Eylül ayında
tüketicilerin % 54’ü bu krizin en az bir yıl, % 30’u da en az üç yıl süreceğine
inanıyor. Azımsanmayacak bir tüketici kesimi ise krizin üç yıldan bile uzun
sürebileceğine inanıyor.
Kriz
döneminde son derece hızlı bir ruh hali dönüşümü geçiren tüketicilerin Hükümet
politikalarında duyduğu güvende de önemli bir düşüş oldu. Bu da
tespit ettiğimiz dördüncü önemli değişim. Ağustos ayında
tüketicilerin % 72’si Hükümet’in ekonomi politikalarına güven duyarken, bugün
bu oran % 60 mertebesine düştü. İktidar hala oy oranı üzerinde bir desteğe
sahip görünüyor, ancak bu oran bir ay içinde 12 puan erimiş bulunuyor. %
60’lara yakın bir tüketici kitlesi Türkiye’nin ekonomik sorunlarını çözecek
lider olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı görüyor. Ekonomi politikaları
açısından diğer parti liderlerine duyulan güven ise yok denecek kadar az. Bunun
tek istisnası Devlet Bahçeli; bunun da nedeni kendisinin iktidara yakın duruşu.
Tüm bu
yaşananların günlük hayata yansıması ise gözlemlediğimiz beşinci
önemli değişim. Günlük harcamalarında kısıntıya gittiğini, gideceğini
söyleyen tüketicilerin oranı gittikçe artıyor. Bu kısıtlamalardan en çok
etkilenen kalemler dışarıda yeme – içme, teknolojik cihaz alımı ve giyim
harcamaları. Bunu elektrik – su harcamaları, kozmetik ve iletişim harcamaları
izliyor. Mutfak alışverişi ise tüm diğer krizlerde olduğu gibi en az kısıtlama
getirilen alanlardan.
Kriz
dönemi tüketicilerin hızlı dönüşümler geçirdiği, ihtiyaçlarının ve
beklentilerinin farklı motivasyonlar ile şekillendiği dönemler olarak karşımıza
çıkıyor. Üstelik bizim gibi, ekonomik kriz döneminde yaşananların siyasetle
yoğun bir şekilde iç içe geçtiği toplumlarda tüketiciyi bir bütün olarak
algılayabilecek kurum ve firmaların önemli avantajlara sahip olacağı
tartışmasız bir gerçek.
Bugün ilk
adım olarak içinde bulunduğumuz ekonomik durumunun adının tüketiciler nezdinde
“kur krizi”nden “ekonomik kriz”e doğru hızla evrildiğini ve yaşanan bu
krizin eski ekonomik krizlerden çok farklı olduğunu kabul etmemiz
gerekiyor. Şirketlerin, pazarlamacıların ve elbette tüketicilerin geçmiş kriz
dönemlerinde öğrendikleri ve içselleştirdikleri bir çok pratik bulunuyor. Ancak
bu yeni kriz ortamının eski krizlerden çok farklı dinamikleri ve anlamı var. Bu
konu üzerine ciddi bir mesai harcamamız gerekiyor.
Hayatın
ritmi artık çok hızlı;
bu ritim ne 90’lı yılların sonundaki ne de 2000’li yılların başındaki
ritme benziyor. Bugünkü krizi eski krizlerden farklılaştıran temel etmenlerden
birisi hayatın kendi hızı. Dolayısıyla, şirketlerin tüketicilerin hızla değişen
ruh hallerini yakalayacak, anlık ihtiyaçlarını teşhis edecek ve hızla çözüm
getirebilecek bir anlayışa ve iş modeline sahip olması gerekiyor. Tüketici ile
anlık ilişki içinde olmak, onları dinlemek ve anlamak işin olmazsa olmazı. Hayatın
hızına uyum sağlayabilecek şirketler ve markalar bu kriz dönemini daha başarılı
bir şekilde atlatacaklar.
Bugünün
tüketicisinin en temel motivasyon kaynağı “güven”. Kriz
dönemlerinde tüketicilerin endişeleri en üst seviyeye ulaşırken, kendilerine
sığınabilecekleri limanlar arıyorlar. Tüketici için bugün sırtını
dayayabileceği şirketlerden, markalardan kıymetlisi yok. Kriz döneminde aile
içi, akrabalar arası, arkadaşlıklar arası dayanışma ihtiyacının arttığı ve bu
ilişkilerin pekiştiği bir gerçektir. Şirketlerin de markaların da benzer bir
duruşla tüketicisinin yanında olması onlara çok şey kazandıracaktır. Bugünün
tüketicisi geçmiş kriz dönemlerinden çok daha yalnız ve çok daha kırılgan.
Tüketiciler
kriz dönemimde bildik, aşina olduğumuz tedbir paketlerini gündeme getirmeye
başladı; bu gittikçe yaygınlaşan bir davranış olacaktır. İndirim market
disiplininden geçmiş tüketicilerin şirketlerden ve markalardan talepleri eski
kriz dönemlerindeki taleplerinden farklılaşacaktır. Elbette ki, bugünün
tüketicisi de dışarıda para harcamak yerine evde üretmeyi, aynı markanın
ekonomik boyuna geçmeyi, promosyonlu ürünleri tercih etmeyi seçecektir.
Ancak
bugünün tüketicisine farklı ürün ve hizmetler sunan şirketler bu kriz dönemini
başarılı bir şekilde atlatabilecektir. Örneklerini bugün de gördüğümüz dönemsel
kiralama yaklaşımının bir çok sektörde yaygınlaşması kaçınılmaz
olacaktır. Yeni bir cep telefonu satın almak yerine kiralamak, yeni bir
televizyonu ya da çamaşır makinasını satın almadan kiralamak ya da belli ürünlerin
kısa süreli kullanımına izin verilmesi tercih edilen tüketici davranışları
arasına girecektir.
Bunun yanı
sıra, tüketiciler arası paylaşım ekonomisi davranışları da önümüzdeki
dönemde yaygınlık kazanacaktır. Ulaşım ve giyim dünyasında örneklerini gördüğümüz
paylaşım ekonomisinin yıldızı krize karşı en önemli savunma stratejilerinden
birisi olarak önümüzdeki dönemlerde parlayacaktır. Sosyal medya ve paylaşım
ekonomisi aplikasyonları kriz döneminde
imdadımıza koşacak ve sürekli yanımızda olacak gibi görünüyor.
Bu yazı 21 Eylül 2018 tarihinde Marketing
Türkiye'de yayınlanmıştır.
(1)
Araştırma, Sia Insight tarafından Marketing Türkiye dergisi için
Türkiye’nin üç büyük ilinde yaşayan, 18 yaş ve üzeri 416 tüketici ile CATI
(bilgisayar destekli telefon anketi) bilgi toplama yöntemi ile 14 – 17 Eylül 2018’de
gerçekleştirilmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder