YANGIN
Geçtiğimiz Ağustos
ayında Akdeniz ve Ege bölgelerinde yaşanan orman yangıları Türkiye gündemine
damga vurdu. Ardı ardına Akdeniz ve Ege Bölgesi’nin farklı yerlerinde yaşanan
bu yangınlar günlerce en çok konuştuğumuz konuların başında yer aldı. Benzer
dönemde Doğu’da yaşanan yangınlar ise Batı yangınları kadar gündemimize
girmedi, konuşma konusu olmadı. Bu farklılığın altını kalınca çizmek gerekiyor.
Yangınlar toplum ile
iktidar ve toplum ile yerel yönetimler arasındaki ilişkileri önemli ölçüde etkiledi
ve bu ilişkilerin dönüşmesine ivme kattı. Bunun yanı sıra, pandemi döneminden
bu yana hayatımızda yeni bir anlam kazanan dayanışma kavramı yangınlar vesilesi
ile bir kez daha canlılık kazandı, toplumsal örgütlenmenin çimentosu oldu.
Orman yangınlarının bir
başka etkisi toplumun sivil toplum kuruluşları ile kurduğu ilişki üzerinde
oldu. Yangınlar süresince sınıfta kalan sivil toplum örgütleri olduğu kadar, bu
dönemde sınavı geçen ve toplumun takdirini kazanan birçok örgütü ile
karşılaştık.
Yangınlar kuşkusuz ki,
markalar ve şirketler için kriz yönetiminin ne denli önemli olduğunu bir kez
daha gösterdi; şirketler beklenmedik sosyal krizlere karşı verdikleri
tepkilerin ne denli sığ ya da derin olduğunu hızlı bir şekilde deneyimlediler.
Gündemimiz Yangınlar
Ağustos ayında ülke
gündemi orman yangınları nedeniyle alt üst oldu. Uzun bir süre boyunca ekonomi,
işsizlik ve pahalılık ile pandemi arasında el değiştiren gündemin Ağustos
ayındaki ilk maddesi orman yangınları oldu. Neredeyse hiç görülmedik bir
şekilde metropol illerinde yaşayan tüketicilerin tamamı bu yangınlardan
haberdar olmuştu ve yangınları yakından takip etmişti.
Üç büyük ilin metropol illerinde yaşayan 18 yaş ve üzeri tüketicilerin yarısından fazlasının gündeminin ilk sırasında orman yangınları yer aldı (1). Bunu pahalılık, zamlar ve enflasyon başlıkları izledi. Tüketicilerin yüzde 24’ü de orman yangınlarını ülkenin bir numaralı sorunu olarak değerlendirdi.
Markalar ve Orman Yangınları
Toplum orman yangınları
konusunu yakından takip ederken, bu yangınlar toplumun sosyal kurumlar ve sivil
toplum kuruluşları ile kurduğu ilişkiler üzerinde de etkili oldu.
Yangınların hemen
ardından TEMA’nın yanan alanları yeniden yeşillendirme ve ağaçlandırma çağrısı
toplumda ve birçok kurum ve şirkette karşılık buldu. Ancak, birkaç gün içinde
konunun uzmanları yanan alanların yeniden ormanlaştırılmaya çalışılmasının
yangınlardan sonra Ege ve Akdeniz’de yapılması gereken en son iş olduğunu
açıkladılar. TEMA gibi bir sivil toplum kuruluşunun bu önemli gerçeği atlayıp
topluma yaptığı çağrı en iyimser ihtimalle “gelecek günler için ve başka
alanlarda ormanlaştırma çalışmaları”
için bir kaynak arayışı olarak okundu. Kuşkusuz ki, bu çağrıya son
derece iyi niyetle ve safiyane bir şekilde destek verenler oldu. Ancak, açıkça
belirtmek gerekiyor ki, yangınlardan hemen sonra yapılan bu çağrı bazı kurumlar,
şirketler ve kişiler için vicdan temizleme operasyonunda bir araç vazifesi
gördü.
Yangınların yarattığı
tahribat netleştikten ve konunun uzmanları bundan sonraki aşamalarda yapılması
gerekenleri paylaştıktan sonra aslında ormanlaştırma çalışmaları dışında
yangınlarda yaralanan hayvanlar, işini ve evini kaybeden köylüler için
yapılabilecekler ortaya çıkmaya başladı. Yakın dönemde tekrarlayan yangınları
daha hızlı bir şekilde söndürmek için gerekli malzemelere duyulan ihtiyaçlar listelendi.
İşte tam da bu noktadan
sonra yerel ve ulusal bir çok sivil inisiyatif ve sivil toplum kuruluşu belediyeler
ve yerel halk ile kenetlenerek yangınlardan sonra yaraları sarmak ve yaşanan
acıları bir nebze olsun dindirmek için birlikte çalışmaya başladılar. Zaten tüm
bu kurumlar yangınlar süresince bir arada çalışmış ve merkezi otoritenin
boşluğunu doldurmak için geceli gündüzlü çalışmalar yürütmüşlerdi.
Toplumun Hükümet, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları ile ilgili değerlendirmeleri bir yana, tüketicilerin markalar ve şirketler ile ilgili değerlendirmelerine bakacak olursak, metropollü tüketicilerin 60’ının yangın döneminde markaların ve şirketlerin bu alandaki çalışmalarını yetersiz bulduğunu görüyoruz (1). Yangınlar döneminde markaların destek ve çalışmalarını yetersiz görenler özellikle gençler, genç yetişkinler ile orta yaşlı tüketiciler ve üst ve orta üst sosyo-ekonomik sınıf mensupları oldu.
Metropol toplumunun
çoğunluğunun gözünde hiçbir kurumun ya da markanın yangınlar dönemindeki
çalışması iz bırakmazken zihinlere en çok kazınan isim Ahbap Derneği ve Haluk
Levent oldu. Onu Kızılay ve AFAD kurumları izledi.
Şirketler arasında da en
çok anımsanan isimler yangınlar başlar başlamaz bir kriz planı oluşturan ve
toplumla paylaşan Koç Holding; yangınlara soğutucu kabin, buz ve su
sevkiyatında bulunan Algida; yangın bölgesine ihtiyaç malzemeleri taşıyan
Migros ve başta Manavgat olmak üzere yangın bölgelerinde yaşayanlara ücretsiz
SMS, görüşme ve internet yükleyen Turkcell gibi markalar oldu.
Sonuç Olarak
Geçtiğimiz Ağustos
ayında yaşadığımız yangın Türkiye tarihinin en büyük yangınlarından birisi oldu
ve kısa bir dönem içinde Akdeniz ve Ege bölgelerinde yüzlerce yangın çıktı.
Ekonomik ve siyasi kriz
alanlarında ya da doğal felaketler karşısında refleksleri oldukça gelişmiş olan
şirketler ve markalar geçen sene pandemi ile birlikte global bir sağlık krizini
yönetmişlerdi; bu yıl sınav sırası sosyal krize gelmişti. Şirketler orman
yangınları ile başlayan ve toplumsal bir krize dönüşen gelişmeler karşısında
beklenmedik toplumsal olaylara ne denli hazırlıklı olduklarını test ettiler, bu
tür sosyal olaylara müdahale etmek ve destek sağlamak için hareket
repertuarlarını gözden geçirdiler. İklim krizi topluma, kurumlara ve şirketlere
bu tür felaket durumları ve krizler ile önümüzdeki dönemlerde daha sık
karşılaşacağımızı son derece net bir biçimde söylüyor.
(1) Sia Insight (Ağustos
2021) Ekonomik Gündem Araştırması, üç
büyük il 18-65 yaş grubu temsili 411
tüketici ile CATI bilgi toplama yöntemi kullanarak görüşme.
Yorumlar
Yorum Gönder