ÇATIŞMA
Geçtiğimiz ay Sia Insight’ın Future
of Work temalı insan kaynakları zirvesi için gerçekleştirdiği “İnsan
Kaynakları Dünyasında Yeni Denge Arayışları” başlığını taşıyan araştırmanın “yetkinlik
yönetimi” bölümünü ele almıştım. Bu yazıda da aynı araştırmanın pandemi
döneminde insan kaynakları yönetimi alanında ortaya çıkan çatışma ve kaygı
alanları bölümünü gündeme getirmek istiyorum.
Sia Insight’ın araştırması büyük ve orta ölçekli şirketlerin üst düzey
yöneticilerinin (CEO, Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcısı), İK
yöneticilerinin (CHRO, İK Direktörleri) ve ağırlıkla İK alanında çalışan orta düzey
103 profesyonel yöneticinin katılımıyla online olarak içinde bulunduğumuz yılın
Şubat ve Mart aylarında gerçekleştirildi.
COVID 19 pandemisi toplumsal yaşamda değişimleri ve dönüşümleri
beraberinde getirdi ve iş dünyası da bu devinimden payını alıyor. Hem
yurtdışında hem de ülkemizde mekan ve zaman yönetimi başta olmak üzere iş
dünyasının hemen her alanı yeniden tanımlanıyor ve bu yeniden tanımlama süreci,
yeni amaç ve hedefler eşliğinde konunun aktörlerinin pozisyonlarını yeniden belirlemesi
ve bu suretle ortaya çıkan yeni çatışma alanları üzerinde yükseliyor.
Üst düzey yöneticiler arasında gerçekleştirilen “İnsan Kaynakları Dünyasında Yeni Denge Arayışları” araştırması bugünün insan kaynakları dünyasında egemen olan beş kaygı ve çatışma alanının varlığına işaret ediyor.
Pandemi
Toplumunda İş Dünyasındaki Kaygı ve Çatışma Alanları
İş dünyasında ilk karşılaştığımız kaygı alanı uzaktan çalışmanın
çalışanların motivasyonları üzerindeki etkilerine yönelik olarak karşımıza
çıkıyor. Bu kaygının en çok gözlemlendiği kurumlar da büyük ölçekli işletmeler
ile özellikle yabancı sermayeli şirketler.
Pandemi döneminde özellikle beyaz yakalı çalışanlar için norm haline
gelen uzaktan çalışmanın çalışanların motivasyonu üzerinde önemli pozitif
etkiler taşıdığı tartışmasız bir gerçek. Bu etkilerin başında çalışanların
kendilerini daha sağlıklı ve kontrolün ellerinde olduğu bir ortamda çalışma
hissine sahip olmaları geliyor. Bunun yanı sıra, esnek ve her anlamda daha
rahat bir çalışma ortamı motivasyonu besleyen ikinci önemli faktör olarak beliriyor.
Evden çalışmanın getirdiği bir diğer temel kazanım da işe gidip gelirken ya da
toplantılar nedeniyle trafikte kaybedilen zamandan tasarruf edebilmek. Bunun
yanı sıra, evde çalışmayı daha verimli ve yaratıcı bulan çalışanların olduğu da
muhakkak.
Tüm bu kazanımlara karşın uzaktan çalışmanın getirdiği bazı negatif
durumlar da bulunuyor. Hemen hepimizin tecrübe ettiği uzayan çalışma saatleri,
artan toplantı trafiği, iş yükünün artması gibi olumsuzluklar çalışan
motivasyonunu düşüren faktörlerin başında geliyor. Bunun yanı sıra, uzaktan
çalışmaya hazır olmayan iş koşulları, dijital alt yapı eksiklikleri gibi
faktörler de negatif haneye yazılan konuların başında bulunuyor. Uzaktan
çalışma nedeniyle kimliklerimizde yaşanan karmaşa, rollerin alt üst olması gibi
işin sosyal boyutu da dikkate alınması gereken konular arasında yer alıyor.
Sonuç itibarıyla, uzaktan ve karma çalışma koşullarının motivasyonlarımız üzerindeki etkisi, iş hayatı – özel hayat dengesinin kurulması, bunlara eklemlenebilecek kimlik yönetimi ve sosyalleşme eksiklikleri gibi konular iş dünyası yöneticilerinin en önemli endişe konularının başında yer alıyor.
Bu konuya da bağlı olan ikinci kaygı ve hatta çatışma alanı ofislerin
hayatımızdan çıkması veya anlamının değişmesi üzerinde yoğunlaşıyor.
Bu konuda farklı tutum alan aktörler de insan kaynakları yöneticileri; onları ayrıştıran da yaşları ve tecrübe
süreleri. Buradaki kırılma noktası da 40 yaş. Bu yaşın altında ve üstünde olan
insan kaynakları yöneticilerinin ofis konusundaki tutumları son derece farklı.
40 yaş altı insan kaynakları yöneticileri ofissiz bir hayata son derece pozitif
bakarken, 40 yaşın üzerindeki yöneticiler için ofis çalışma hayatının olmazsa
olmazı olarak görünüyor.
Benzer bir kutuplaşma yine aynı aktörler arasında bu sefer çalışanların
kuruma duydukları bağlılık düzeyine yönelik kaygılardan kaynaklanıyor. 40
yaş üzerindeki insan kaynakları yöneticileri değişen çalışma koşullarının
çalışan bağlılığı üzerindeki etkilerinin daha çok negatif olmasını beklerken ve
bu bağlılığın tesisi için çetin bir mücadele vereceklerine inanırken, 40 yaş
altı yöneticiler bu konuda kendilerini daha rahat hissediyorlar ve değişen
dünya koşullarının çalışan bağlılığı üzerindeki etkisini yönetebileceklerine
inanıyorlar.
Pandemi öncesi dönemde insan kaynakları yöneticileri çalışan motivasyonunu ve sadakatini etkileyen faktörleri ve bu faktörlerin birbiri arasındaki ilişkiyi yapılan araştırmaların da desteği ile çözmüştü. İş hayatında ücret ve yan hakların, performans değerlendirme sisteminin, çalışma koşulları ve iş deneyiminin, en yakın yöneticilerin, tepe yöneticilerin, şirket algısının ve benzeri birçok konunun çalışma hayatı üzerindeki etki düzeyleri net bir şekilde tanımlanmıştı. Ancak uzaktan ve karma çalışma sistemi ve ofislerin hayatımızdaki yerinin azalmasıyla beraber çalışan motivasyonunu etkileyen faktörlerin doğası değişmeye başladı ve daha önce çalışma deneyiminin parçası olmayan birçok kavram ve uygulama hayatımızda yer edinmeye başladı. Dolayısıyla, çalışan motivasyonunu etkileyen faktörler alt üst oldu, sisteme giren ve çıkan etmenler oldu. Örneğin, bugüne değin hiç konuşmadığımız ve üzerinde durmadığımız özgürlük gibi bir kavram çalışma hayatının odağına geldi ve oturdu. Şimdi hep birlikte çalışma deneyimini etkileyen faktörleri ve bu faktörlerin çalışan motivasyonu üzerindeki etkilerini yeniden tanımlamamız gerekiyor.
İş dünyasında ezberlerin bozulduğu ve endişelerin yükseldiği bir diğer
alan da işe alım süreçleri. Bu süreçlerin sağlıklı yürütülüp
yürütülemeyeceği başta büyük ölçekli işletmeler ile özellikle yabancı sermayeli
şirketlerin en önemli kaygı alanlarından bir tanesi olarak gözlemleniyor.
Bu süreci tabii ki sadece işyerine yeni bir kişi alma aşaması ise sınırlı
tutmamak gerekiyor. İşe alınan yeni personele işin nasıl aktarılacağı, bireyler
ve ekipler arası uyumun nasıl sağlanacağı, şirket kültürünün aktarım süreci
gibi birçok konu da bu süreç yönetiminin ayrılmaz bir parçası olarak masada
bulunuyor.
Son çatışma alanımız da uzaktan ve karma çalışma sistemi sonucunda
şirketlerin ofis harcamalarında yapılan tasarrufun çalışanlar ile paylaşılıp
paylaşılmayacağı konusunda düğümleniyor.
Bu konuda karşı karşıya gelen aktörler de şirketlerin İK yöneticileri ile
şirket CEO ya da genel müdürleri. İK yöneticileri ofis giderlerindeki
tasarrufun bir bölümünün çalışanlar ile paylaşılmasından yana, çünkü evden
çalışma sistemi çalışanların bazı konularda tasarruf yapmasına olanak
sağlarken, bazı konularda da giderlerinin artmasına neden oluyor. Bu konuda bir
dengenin yaratılması gerektiği muhakkak. Özellikle pandemi döneminde şirketlerin
çalışanlarına nasıl davrandığı, onları ne kadar kollayıp korudukları sadece
çalışanların değil, tüketicilerin de genel olarak merak ettikleri ve ilgilerini
çeken bir konu. Bu nedenle, şirketlerin bu konuda nasıl bir tutum takınacakları
ve bu konunun iletişimini nasıl yönetecekleri şirketlerin uzun dönemdeki
itibarları üzerinde etkili olacaktır.
Pandemi Sonrası
Topluma Dair
İş dünyasında bugün karşı karşıya olduğumuz bu kaygı ve çatışma alanları aslında pandemi sonrası toplumda iş dünyasına egemen olacak temel değerlere ışık tutuyor.
Pandemi ile birlikte alt üst olan iş dünyasında bugün şirketler
duruşlarını, iş yapma biçimlerini, süreçleri ve çalışma deneyimini yeniden
tanımlıyor. Benzer şekilde çalışanlar da iş dünyasından ve şirketlerden beklentilerine
şekil veriyor, iş ve iş dünyasının yeni anlamını, hayatlarındaki yerini
keşfediyor.
Gelecek yazının konusu da pandemi sonrası toplumda kazanacak şirketlerin bugünden
sahip olması gereken temel değerler olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder