GÜVEN
Devlet ve hükümet
kurumları ile toplum arasındaki mutabakatın yazılı kuralları olduğu kadar
yazılı olmayan, ancak üzerinde mutabık kalınmış kuralları da bulunuyor. Bu
kuralların bir kısmı evrensel değerlerle belirlenirken bir kısmı da toplumsal
ihtiyaçlar neticesinde sadece belli toplumlarda ortaya çıkabiliyor. Üstelik bu
kuralların toplumda kazandığı önem ve hatta anlam dönemsel olarak değişim
gösterebiliyor. Dolayısıyla, toplumsal mutabakat canlı, dinamik ve değişebilen,
dönüşebilen bir mefhum. İster yazılı, ister yazılı olmayan kurallardan söz edelim,
toplumsal mutabakatın nihai amacı toplumsal uyum ve devamlılık için güvenilir
ve referans alınabilir bir kurallar çerçevesini belirlemek.
Türkiye’de değişen
toplumsal ve siyasal yapıya paralel olarak toplumsal mutabakatın da
çerçevesinin ve doğasının değişim geçirdiğini öne sürmek mümkün görünüyor. Ancak,
değişim meselesine geçmeden önce hemen altını çizmemiz gereken bir gerçek bulunuyor.
Dünya Değerler
Araştırması (World Values Survey) bulgularına göre, Türkiye’de bir sosyal kurum
olarak parlamentoya ve hükümete, medyaya, mahkemelere, silahlı kuvvetlere ve emniyete
duyulan güven seviyesinde 2001 ve 2018 yılları arasında önemli bir değişim
gözlenmiyor. Bu toplumsal kurumlara duyulan güven benzer bir düzeyde
seyrediyor, hatta bazı kurumlara daha çok güveniliyor. Örneğin, 2001 yılında
toplumun yüzde 42’si parlamentoya güven duyarken, 2018 yılında bu oran yüzde
59; 2001 yılında toplumun yüzde 69’u emniyete güvenirken, bu oran 2018’de yüzde
84.
Türkiye’de toplumun devlet ve hükümet kurumları ile kurduğu ilişkiyi etkileyen bir diğer husus da konunun toplum tarafından ne denli siyasi bir mesele olarak algılandığı. Bunun en güzel örneği, COVID 19 pandemisi süresince Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı verilerine duyulan güvende gözlemlenebiliyor. Toplum, Mart ve Nisan aylarında COVID 19 pandemisine siyasi bir mesele olmaktan çok bir toplumsal sağlık sorunu olarak yaklaşırken, Hükümet önlemlerini yüzde 75’ler düzeyinde destekliyor, buna paralel olarak Sağlık Bakanı’na yüzde 90 seviyesinde güveniyordu ve toplumun yüzde 66’sı da Bakanlık verilerine inanıyordu.
Bugün geldiğimiz noktada
COVID 19 pandemisi yönetimi konusu da günlük siyasetin bir parçası oldu. Dün
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan yeni kısıtlama ve
tedbirler paketi öncesinde, toplumun yüzde 48’i Hükümet önlemlerini destekliyor
ve yüzde 61’i de Sağlık Bakanı’na güveniyordu. Bakanlık tarafından açıklanan
verilere duyulan güven ise yüzde 34’lere kadar düşmüştü. Açıklanan yeni
önlemler paketinin ve vaka sayılarının ilk kez paylaşılmasının bu düşüşü geri
döndürüp döndüremeyeceğini önümüzdeki aylarda göreceğiz.
Benzer bir güven sorunu
toplum ile açıklanan işsizlik, enflasyon ve büyüme verileri arasında da
yaşanıyor. Sia Insight’ın Kasım ayında gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre,
toplumun yüzde 47’si açıklanan ekonomik verilere güven duymuyor.
Bugün toplum ve kurumlar
arasında veri yönetimi alanında bir güven krizi yaşanıyor ve bu krizin en
önemli sonucu alternatif istatistik bilgilerinin gündeme gelmesi oldu. Pandemi
sonuçlarına ilişkin olarak Türk Tabipleri Birliği’nin ve başta İstanbul olmak
üzere yerel yönetimlerin paylaştığı veriler ile Enflasyon Araştırma Grubu
çalışmaları sivil toplumun ve yerel yönetimlerin bu krize karşı verdiği en
önemli ve etkileyici yanıt oldu.
Toplum ve devlet
arasındaki mutabakatın olmazsa olmazı doğru ve şeffaf veri paylaşımı; bu
paylaşım modern toplumlarda devletin asli görevleri arasında yer alıyor.
Bu yazı ilk kez 03 Aralık 2020'de Gazete Pencere'de yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder