EŞİK
Bugünlerde hepimizin tartışmasız bir şekilde üzerinde hemfikir olacağı ender konuların başında tahammül eşiklerimizin düşmüş olması gelmektedir. Hiçbirimizin hiçbir şeye hiç kimseye neredeyse tahammülü kalmadı. Bu tahammülsüzlüğün arkasında farklı faktörler rol oynuyor, her birisinin tahammülsüzlüğümüz üzerindeki etki gücü son derece farklı. Ancak, tüm bu faktörleri tek bir şemsiye başlık altında değerlendirme şansımız bulunuyor: kaos.
Biz bugün insanlık
olarak hayatımızdaki birçok şeyi yeniden tanımlıyoruz ve COVID 19 ruh
dünyamızın haritasını yeniden şekillendiren en büyük güç.
Biz insanlık olarak
geçtiğimiz yıldan bu yana son derece ciddi bir travma ile sınandık ve travmanın
yarattığı sürecin her bir aşamasını deneyimledik. Bir virüsün tetiklediği bu
süreç hayatta kalma mücadelesi ile birlikte günlük hayat pratiklerimize damga
vurdu. Bazı hayat pratiklerini hayatımızdan çıkarttık, yepyeni pratikleri
günlük hayatımıza dahil ettik. Bu pratiklerin ömründen bağımsız olarak her
birisi hayatımızda farklı boyutlarda iz bıraktı. Her ne kadar içinde
bulunduğumuz toplumda çok fazla gözlemleyemesek de bugün birçok toplum farklı
ölçeklerde ve sürelerde de olsa yas tutma pratiklerini günlük hayatlarında
deneyimliyor. Tüm bu yaşananlar aslında mevcut kurulu düzenin yıkıldığı,
yeniden tanımlandığı bir kaos ortamında yaşandı ve yaşanıyor.
Hepimizin hayatında ilk
kez deneyimlediği bir başka önemli gelişme mekan ve zaman tanımlarının
dönüşmeye başlaması oldu. Bugün artık mekanlar arasındaki farklılıklar ortadan
kalktı, kamusal alan ve özel alan ayrımları silindi. En klasik örneği ile birçok
insan için ev ve iş yeri ayrımları bir anda yok oldu, kamusal alanda
gerçekleştirdiğimiz birçok etkinlik evlere taşındı. Oysa, hepimiz biliyoruz ki,
Batı medeniyeti özel alan – kamusal alan ayrımı üzerinde yükselen bir
medeniyet. Bu ayrımda yaşanan dönüşüm belki de bizim medeniyet ile bildiğimiz
her şeyi unutmamız ve yeniden kurgulamamız için bir davetiye.
Mekana paralel olarak zaman kavramı ile ilgili bildiğimiz bir çok şey de değişmeye ve dönüşmeye başladı. Teknoloji ve dijital dönüşüm sayesinde zaten zaman ile ilgili algılarımız değişmeye başlamıştı, pandemi dönemi bu değişime ivme kattı. Bugün zaman konusunda da eşiklerimiz aşındı; her şeyin hemen şimdi olmasını istiyoruz.
Zaman ve mekan
konularında yaşanan bu algısal dönüşümler aynı zamanda bireylerin kimlik
tanımlamaları ve hayattan beklentileri üzerinde etkili olmaya başladı. Kendi
kimliklerimizi, iş ve aile hayatımızı, devlet ve sosyal kurumlar ile kurduğumuz
ilişkileri sorgulamaya başladık.
Biz aslında bugün hayatı
katman katman yeniden kurguluyoruz ve bu durum başlı başına travmatik bir
süreç.
Tüm bunlar olup biterken ve bu sorunları insanlık ile paylaşırken, bir de bu topraklara özgü sorunlar yumağı ile birlikte yaşıyoruz.
Son iki buçuk yıldır
yaşadığımız ve pandemi ile derinleşen ekonomik kriz ve onun yarattığı
endişeler, aydan aya değişen toplumsal ruh halimiz ve çaresizlik hissiyatımız,
son derece derin bir şekilde yaşanan toplumsal kutuplaşma, toplumda yükselen
ancak bir türlü karşılık bulmayan özgürlük ihtiyacı, ancak buna karşın şiddetin
ve şiddetle beraber gelen değerlerin toplumda egemen olması, hukuksal
kuralların ya da etik değerlerin alt üst olması gibi bize özgü sorunlar yaşanan
kaos ortamını perçinliyor. İşte bu kaos da bizim tahammül sınırlarımızla
oynuyor, tahammül eşiklerimizi törpülüyor.
Pandeminin ilk
dönemlerinde hepimizin önceliği beden sağlığımızı korumaktı, buna şimdi bir de
zihin sağlığımızı korumak ve iyileştirmek eklemlendi. Şair ne güzel demiş; “benim dengemi
bozmayınız”. Bizim dengemiz fena halde bozuldu ve tahammülsüzlüğümüzün asli
sebebi de budur.
Yorumlar
Yorum Gönder