BÜYÜK KAÇIŞ
Bugün Türkiye nüfusunun yaklaşık 13 milyonunu genç olarak tanımladığımız
15-24 yaş grubu bireyler oluşturuyor. Bu gençlerin yüzde 29’u çalışma ve yüzde
51’i de eğitim hayatının içinde yer alıyor. Gençler arasında hem okuyan hem de
çalışan bir yüzde 9’luk kitle var, geri kalanlar ya sadece eğitim dünyasının ya
da çalışma dünyasının içindeler.
Gençler hangi kitle içinde yer alırlarsa alsınlar bugün mutlu değiller.
Çalışan gençler işlerinden, okuyan gençler de eğitim sisteminden hoşnut
değiller.
Pandemi öncesinde 2019 yılında Türkiye gençlik nüfusu temsili
gerçekleştirdiğimiz bir araştırmada çalışan gençlerin yüzde 77’sinin
hayalindeki işi yapmadığını, işyerlerine sadık olmadıklarını ve yüzde 49’unun
da çalıştığı işyerinden ayrılma planları yaptığını tespit etmiştik. Üstelik
ayrılma planları yapanlar bunu bir sene gibi kısa bir dönem içinde
gerçekleştirmeyi planlıyorlardı. Pandemi sonrası 2021 yılında yaptığımız yine
Türkiye temsili bir başka gençlik araştırmasında da gençlerin iş hayatına
yönelik beklentilerinin büyük bir mutsuzluk içerdiğini ve gençlerin
hayallerindeki işlerden ve iş yerlerinden uzak koşullarda çalışmak zorunda
kaldıklarını, iki sene öncesinin negatif tablosunun yaygınlaştığını gözlemledik.
Çünkü gençlerin hayatından pandemi gibi son derece ağır bireysel ve sosyal bir travma
geçmiş bulunuyordu. Bu travma gençlerin iş hayatına, çalışma düzenine ve
işyerlerine yönelik beklentilerinin yeniden şekillenmesine yol açtı.
Eğitim hayatındaki gençler de mevcut eğitim sisteminden hoşnut değil. 2019 yılı araştırmamızda lise eğitiminden duyulan memnuniyetin yüzde 80’lerde olduğunu, üniversite eğitiminden duyulan memnuniyetin ise ciddi bir şekilde düşerek yüzde 60’lara kadar gerilediğini gözlemlemiştik. Pandemi eğitim hayatını da derinden etkiledi ve okullarından uzak kalan gençlerin eğitim sistemine olan inançları derinden sarsıldı.
Bugünün gençlerinin eğitim ya da iş hayatına bakışlarını etkileyen çok
önemli bir husus var: gençlerin geleceklerine nasıl baktıkları. Gençler ne
yazık ki geleceğine iyimser bir gözle bakmıyor.
Bugünün gençlerinin gelecekle kurdukları ilişkiyi derinden etkileyen
olgulardan birisi pandemi gerçeği ise, ikincisi de ülkenin 2018 yılından bu
yana yaşadığı, geçtiğimiz sene iyice derinleşmeye başlayan ve bu sene herkesi
vuran ekonomik kriz.
2019 yılında gençlerin yüzde 33’ü geleceğe iyimser ve yüzde 14’ü de
karamsar gözlerle bakarken, bu oran pandemi sonrası 2021 yılında sırasıyla
yüzde 26 ve yüzde 25 oldu. Günümüzün ağırlaşan ekonomik koşullarında iyimserlik
oranının iyice dibe vurduğunu ve karamsarlığın da yaygınlaştığını net bir
şekilde biliyoruz.
Gençlerin geleceğe yönelik bu karamsarlıklarının ve ülke geleceğine
yönelik inançsızlıklarının sonucunda bugün gençlerin çok önemli bir bölümü, birçok
araştırmanın da gösterdiği gibi, elinde bir fırsat olsa yurtdışında yaşamak
istiyor. 2021 yılı araştırmamıza göre, ülkedeki gençlerin sadece yüzde 46’sı bu
ülkede yaşamaktan memnun, bu oran 2019 yılında yüzde 74 düzeyinde idi.
Evet, gençler elinde olsa bu ülke dışında yaşamak, bu ülkeden kaçmak
istiyor. Ancak, meseleye “ülkeden kaçmak” olarak bakmak yeterli değil, çünkü bu
kaçış motivasyonu sadece ülke ile sınırlı değil. Gençler aynı zamanda büyük
şehirlerde yaşamak yerine çok da büyük olmayan bir şehirde ya da bir sahil
kasabasında da yaşamaya açık. Gençler sadece ülkeden değil, ülke olmuyorsa
büyük şehirden de kaçmak istiyor.
Gençlerdeki bu kaçış motivasyonunu derinden etkileyen ve ona şekil veren
aslında bir yandan “özgürlük” ihtiyacı, diğer yandan da “yeni bir dünya mümkün”
inancı. Gençler ülkeden kaçıp gitmeyi düşünürken de, artık elde etmesi çok
kolay olamayan işlerinden kaçma hayalleri kurarken de ülke ile, iş hayatı ve
eğitim hayatı ile ilişkilerini yeniden tanımlamanın gayreti içindeler. Gençler
aslında geleceğin ülkesini ve sosyal kurumlarını yeniden inşa etmek istiyorlar.
Gençlerin kaçış arzusunu bu gözlerle okumanın bizi daha doğru ve olumlu bir
noktaya taşıyacağına inanıyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder