SORUNLAR
İnsan beyni oldukça
seçici, olumsuzlukları kaydetmeyip mümkün olduğu kadar olumlu gelişmelere odaklanıyor,
sadece olumlu olan şeyleri zihinde tutmak için çabalıyor. Zaten daha yarı yolda
envaiçeşit “akıl oyunları” oynayarak gerçeği eğip büküyor, zihni
berraklaştırmaya ve rahatlatmaya çalışıyor.
Bizim gibi toplumlarda
hem bireysel beyinlerin hem de toplumsal belleğin işi zor. Daha yoğun mesai
yapıyorlar; çünkü bu toplumda sürekli negatif gelişmelere maruz kalıyoruz. Beynimiz
devamlı fazla mesaide.
Üretici zihinler de
toplumsal gündemde olan olumsuzlukları dillendirmek ve yazmak zorunda kalıyor. Kaçış
çözüm değil. Gündemde ne varsa, entelektüel üretim de onun üzerine oluyor. Yoksa
kim istemez ki, toplumsal gündeme damga vuran bir filmden, bir kitaptan, bir
şarkıdan, bir buluştan ya da kişi başı artan süt tüketiminden, 100 kişi başına düşen
elektrikli araba sayısının yükselmesinden ya da milli gelirin geçen seneye
kıyasla bilmem kaç bin dolar artmış olmasından söz etmeyi.
Olumlu olan her şeye
hasretiz, bu hasret gün geçtikçe derinleşiyor.
Gündem tatsız konulardan
oluşuyor, gündem ağır. Bize düşen de gündeme damga vuran konuları gün ışığına
çıkartmak ve politika geliştiren kişilerin bunlar üzerine çalışmasını ve çözüm
yolu üretmesini sağlamak.
Bugün toplumun gündemine
ekonomik sorunların damga vurduğunu her vesile ile dile getiriyoruz, tüm
araştırmalar uzun zamandır tüketicinin belini büken ekonomik gelişmelere işaret
ediyor. Sorunlarımız da, endişe kaynaklarımız da ekonomi kaynaklı. Üstelik bu
ekonomik sorunlar gün geçtikçe farklı şekillerde dile getiriliyor ve günlük
yaşantımızda dallanıp budaklanıyor. Tek bir şemsiye kavram bu sorunları kucaklayamıyor.
Ekonomik meseleler dışında iki farklı konu daha temmuz ayı günlük hayat gündemine damga vurmaya başladı. Bunlardan birincisi, son iki yıldır aşina olduğumuz ve unutmak için elimizden geleni yaptığımız korona pandemisi. Unutmaya çalışmakla, yok saymakla olmuyor. Çevremizde yaygınlaşan vakalara ve devlet tarafından ifade edilen vaka sayılarına paralel olarak gün geçtikçe bu konudan daha çok söz etmeye başladık. Virüs yeniden hayatımızda. Önümüzdeki günlerde bu virüsten ve hatta belki daha fazla virüs çeşidinden çok söz edeceğimiz gün gibi aşikar.
Bu ayın gündemine damga
vuran bir diğer mesele ise mülteciler ve sığınmacılar. Bu konu da aslında uzun
zamandır toplumun gündeminde, ama mülteci konusunu toplumsal bir sorun olarak
görenlerin oranı yakın dönemde önemli bir ivme kazanmış durumda. Temmuzu diğer
aylardan farklı kılan da bu.
Toplumdaki mülteci
karşıtlığının ne denli yaygın olduğunu birçok güncel araştırma gündeme getirdi.
Ben de Haziran başındaki yazımda (Yabancı) mülteci karşıtlığının toplumsal
genlerimize aslında nasıl nüfuz ettiğini birçok araştırmadan yola çıkarak
gündeme getirmiştim.
Bugün karşı karşıya
olduğumuz durum yaşanan ekonomik sorunlar ile mülteci sorununun kesişmeye
başlaması ve toplumun negatif ruh hallerinin sorunların ilk adresi olarak mültecileri
işaret etme ihtimali. Mülteci karşıtlığının ulaşabileceği örnekleri ülkemizin
değişik yörelerinde yakın tarihlerde gördük. Üstelik hem kendi tarihimiz hem de
dünya tarihi ekonomik sorunların derinleştiği dönemlerde bazı toplumsal
grupların nasıl bir anda tüm öfkenin hedefi haline gelebildiğinin örnekleri ile
dolu. Tarihten ders almayı bilmek gerekiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder