DOĞRU SORU 1
Hepimizin ender de olsa
uzlaştığı konular bulunuyor. Türkiye’nin adrenalin müptalası yoğun ve değişken
bir gündeminin bulunduğu gerçeği üzerinde hemfikir olduğumuz nadir konulardan
birisi. Bu öyle bir gündem ki onun yüzünden hayatın diğer önemli konularını es
geçebiliyoruz ya da bazı yanlışların yaygınlaşmasını engellemek adına yeterince
müdahaleci olmuyoruz.
Bu yoğun gündemden
fırsat buldukça ya da ona rağmen bundan sonra ara sıra araştırmacılıktaki temel
yaygın hatalara dair düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Hepimiz yakından
izliyoruz, artık hemen her gün siyasi partilerin alabilecekleri oy oranlarına
dair tahminlemelere ya da ülke gündeminde yer alan konulara dair araştırmalar
ya da araştırmalardan bölümler yayınlanıyor. Hatta bazen bir araştırma şirketinin
paylaştığı tek bir veri üzerine derin yorumlar yapılıyor, kocaman siyasi
çıkarımlarda bulunuluyor. Seçim gününe yaklaştıkça bu paylaşımların artacağı da
bir gerçek. Üstelik, sosyal medya bu paylaşımları köpürten, etkisini kat be kat
arttıran önemli bir platform. Ancak, bu noktada hemen söylenmesi gereken bir
başka gerçek daha var; toplumumuz hatta maalesef medyamız araştırmacılık alanında
son derece düşük bir okur- yazarlık seviyesine sahip. Araştırmanın tüketici
tarafı böyleyken, üretici tarafında her şey olması gerektiği mi, maalesef
hayır. Araştırma dünyasında da oldukça önemli sorunlar var.
Bu genel tespitleri bir
yana koyup, iyi bir araştırmanın sahip olması gereken iki temel özellikten
bahsetmek istiyorum. Bu özelliklerden birincisi, doğru soru sormak ve ikincisi
de bu soruları doğru insanlara sormaktır. Araştırmada doğru insan kimdir, hangi
niteliklere sahiptir konusunu bir başka yazıya bırakıp doğru soru konusuna
odaklanmak istiyorum.
Doğru soru sormanın
birinci ön koşulu sorunuzun objektif nitelikte olmasıdır.
Ülkemizde bir ekonomik krizin olup olmadığına dair kamuoyundan fikir almak istiyorsak, katılımcılara (denek değil, katılımcı bu arada) sorabileceğimiz en azından dört farklı soru örneğini sıra ile paylaşmak istiyorum: “ülkemizde bir ekonomik kriz var, değil mi?”, “ülkemizde bir ekonomik kriz var mı?”, “sizce ülkemizde bir ekonomik kriz var mı, yok mu”, “kamuoyunun bir bölümü ülkemizde bir ekonomik kriz olduğuna inanırken, bir başka bölümü de ekonomik krizin olmadığına inanmaktadır. Siz bu düşüncelerden hangisine kendinizi yakın hissediyorsunuz?”
Kamuoyunun yüzde kaçının
ülkemizde bir ekonomik kriz olduğuna inandığını ölçme amacıyla hazırlanan bu
dört farklı soruya alacağınız yanıtlardan yola çıkarak ekonomik kriz olduğuna
inanan birbirinden oldukça farklı büyüklüklerde toplumsal kesimlere ulaşmak
mümkündür.
Doğru soru sormanın
ikinci koşulu da kamuoyunda herkesin her şeyi bildiği varsayımından uzak
durmaktır.
Örneğin, Hükümet’in
iklim krizi politikasını toplumun ne kadarının desteklediğini anlamak için
sorulacak “Hükümet’in iklim krizi politikasını destekliyor musunuz,
desteklemiyor musunuz” sorusunun ve, örneğin, kamuoyunun yüzde 67.8’i
Hükümet’in iklim krizini destekliyor/ desteklemiyor bulgusunun çok fazla bir
önemi yoktur. Çünkü özünde bu yüzde 67.8 yanlış bir bulgudur. Bu bulgu
araştırmaya katılan herkesin (ve dolayısıyla kamuoyunun) tamamının Hükümet’in
iklim krizi politikası hakkında bilgi sahibi olduğunu varsaymaktadır. Oysa ki,
doğru sorgulamanın ilk adımı kamuoyunun ne kadarının bu alandaki politikalar
hakkında bilgi sahibi olduğunu bulmak ve bilgi sahibi olduğunu iddia eden
kitleye de bu politikaları destekleyip desteklemediğini sormaktır. İşi daha da
doğru yapmak adına araya “Hükümet’in iklim krizi politikaları hakkında ne kadar
bilgi sahibisiniz” gibi ek bir soru eklenebilir ve iklim krizi politikaları
hakkında bilgi sahibi olan daha rafine bir kitleye de ulaşılabilir.
Araştırmada doğru soru
sorma tekniklerine daha sonra devam edeceğiz.
Yorumlar
Yorum Gönder