ARAŞTIRMALARIN ARAŞTIRMASI
Bir önceki yazımda
pazarlama ve kamuoyu araştırmalarının hangi amaçlara hizmet ettiğini, karar
mekanizmasının hangi aşamasında konumlandırılması gerektiğini ve hangi noktadan
sonra araştırmaların kötüye kullanılabileceğini ele almıştım (Araştırma). Kaldığımız yerden
devam edelim.
Her seçim döneminde
olduğu gibi bu seçim döneminde de bir iki yıl öncesine dek adını sanını
duymadığımız şirketlerin yaptığı araştırmalar ile her türlü ekranda
karşılaşıyoruz.
Bu araştırmaların
cumhurbaşkanlığı seçimine ya da genel seçim sonuçlarına yönelik tahminlemeleri
araştırma ile ilgili hiçbir kimlik ya da finansman kaynağı belirtilmeden ve bir
başka araştırma bulgusu ile desteklenmeden paylaşılıyor. Bu paylaşımlar üzerine
on binlerce etkileşim yapılıyor ve adı her ne kadar haber kanalı olarak geçse
de aslında birer tartışma kanalı olan platformlarda bu araştırma sonuçları
üzerine saatlerce analiz üretiliyor.
Bu araştırmaların
birçoğunun işlevinin kamuoyunun fikirlerini temsil etmekten çok o fikirleri
oluşturmaya hizmet etmek olduğunu biliyoruz. Bu her seçimin değişmez olgusu.
Burada yeni bir şey yok.
Bu şirketlerin dışında
işini olması gerektiği gibi yapan araştırma şirketleri de bulunuyor.
Dolayısıyla, konuya tüm yumurtaları aynı sepete koymadan yaklaşmayı da bilmek
gerekiyor. Ancak, kabul edelim ki, bu dünyada ilk kez karşılaştığımız ya da
yaygın davranışa dönüşmekte olan bazı olumsuz gelişmeler de mevcut.
Son bir iki seçim
döneminde olduğu gibi, bu seçim döneminde de adı araştırmacıdan anketçiye
dönmüş olan araştırma şirketi sahiplerinin ya da üst düzey yöneticilerinin bu
kez “kulis bilgisi taşıyıcısı” olarak yeni bir görev üstlendiklerini gözlemliyoruz.
Anketçiler bağımsız bir
araştırmacı olarak değil de belli bir siyasi partinin ya da geleneğin
temsilcisi olarak ekranlarda görev alıyorlar; araştırma bulgularını paylaşmak
yerine kendi kişisel değerlendirmelerini ya da temsil ettikleri siyasi partinin
görüşlerini bir kanaat önderi kimliğinde toplum ile paylaşıyorlar.
Araştırmacı kimliği altında bir siyasi aktör olarak görev yapmak son seçim dönemlerinin ürünü. Bu, yeni bir olgu.
Araştırma şirketlerinin
bir siyasi parti ile çalışması ve ona hizmet vermesi kuşkusuz ki yeni bir şey
değil. Siyasi partiler her seçim döneminde bir ya da birden çok araştırmacı ile
çalışırlar. Bundan daha doğal bir şey olamaz.
Ülkemizde araştırma
sektörünün en iyi müşterileri arasında siyasi partiler ilk sıralarda yer alır.
Üstelik araştırma şirketi sahipleri kendi siyasal tercihlerinden bağımsız
olarak bir siyasi partiye hizmet edebilirler, kendi siyasi düşüncelerinin tam
tersinde konumlanmış bir siyasi parti ile çalışan araştırmacılar her zaman
olmuştur. Profesyonel hizmet bunu gerektirir. Ancak, kendini bir araştırmacı
gibi konumlandırıp, aslında siyasi sözcülük görevini üstlenmek Yeni Türkiye’nin
bir ürünü.
Türkiye’de araştırma
sektörünün itibar kaybetmesinin en önemli nedenlerinden birisi de bu; “araştırmacıların”
kendini yanlış yerde ve yanlış işlevde konumlandırması.
Dikkatinizi çekmiştir, son
günlerde birçok gazete ve internet gazeteciliği platformunda kamuoyu
araştırmaları üzerine yazılmış yayınlarla karşılaşıyoruz. Araştırma nedir, nasıl
kurgulanmalıdır, nasıl okunur ve bir araştırma yayınlanırken nelere dikkat
edilmelidir … Bu tür yayınların son derece değerli olduğuna ve araştırma
okur-yazarlığının güçlendirilmesine katkıda bulunduğuna inanıyorum.
Bu tür yayınların bir
kısmı işini layıkıyla yapan araştırmacılara danışılarak ya da akademisyenlerden
destek alınarak hazırlanıyor. Buna karşın bu tür yayınlarda da bazı yanıltıcı
bilgilerin paylaşıldığına şahit olmak hem şaşırtıcı hem de üzücü. Üstelik bu
yanlış bilgilendirmelerin kaynağı da bazı akademisyenler.
Buradaki birçok örnek
arasında beni en çok etkileyen ve son seçim döneminin ürünü olan
“araştırmaların araştırması” paylaşımlarına değinmek istiyorum. Bu
paylaşımların sembolik bir değer taşıdığına inanıyorum.
Daha önce de değindiğim üzere, her seçim döneminde olduğu gibi, bu seçim döneminde de birçok araştırma şirketi siyasi partilerin ya da cumhurbaşkanı adaylarının tercih oranlarına dair sonuç yayınlıyorlar.
Bu çalışmaların
tamamının kitabına uygun bir şekilde gerçekleştirildiğini kabullenelim. Bu ön
kabulden bağımsız olarak tüm bu araştırmaların farklı zaman dilimlerinde
gerçekleştirildiğini biliyoruz. Bunun yanı sıra, hedef kitleleri bire bir aynı
olsa da tüm bu çalışmalar farklı örneklem büyüklüğüne sahip araştırmalar. Bunlar
aynı örneklem büyüklüğüne sahip olsalar bile, farklı örneklem teknikleri ile
oluşturulmuş olabilirler. Tüm bunların ötesinde, bu araştırmalar farklı bilgi
toplama yöntemleri kullanılarak yapılan araştırmalar. Araştırmaların bir kısmı
yüz yüze, bir kısmı telefonda ve bir kısmı da online (panel üzerinden ya da sms
ile seçmene ulaşarak) gerçekleştiriliyor. Hatta bu üç yöntemi eş zamanlı olarak
kullanan araştırmalar bile mevcut.
Böylesi bir çeşitlemenin
olduğu araştırmaları bir arada ele alıp, bunların sonuçlarının ortalaması alınarak
yapılan “araştırmaların araştırması” sonuç paylaşımı olsa olsa ucube bir sonuç
doğurur.
Bu tür bir çalışma asla ve
asla bir meta analiz değildir. Bu, herhangi bir bilimsel değeri olmayan, olsa olsa
düşük kalibrede, popülarite yaratmayı hedefleyen bir çalışmadır. Bu tür
paylaşımlar bilimsellikten uzak olmanın ötesinde seçmeni ve araştırma okurunu
yanıltabilecek basit nitelikteki çalışmalardır.
Dil bir kez bozulmaya
görsün; araştırma şirketinden anket şirketine dönüşünce artık araştırma
raporlarının yerini anket raporları alıyor. “Araştırmaların araştırması” da yaşanan
bu dönüşümün sembolü olarak günlük hayatımızda kendine yer buluyor.
Yorumlar
Yorum Gönder